İş DünyasıRöportaj

Sofra Muhabbeti: Volkan SİNTAÇ

Biraz Keyif... Biraz Yemek...

Güzel Muhabbetli Volkan SİNTAÇ

Bu ayki konuğum SİNTAÇ Şirketler Grubu Başkanı Volkan SİNTAÇ. Volkan Bey sadece İzmir iş hayatının ve cemiyetinin tanınmış kişilerinden değil; farklı tarzı, iletişimi, değerleri, hobileri, aksesuarları ve ille de sohbetiyle sevilen bir beyefendi. Sofra Muhabbeti köşeme kendisini konuk alırken MegaPlus Dergisi İmtiyaz Sahibi, ortağım ve dostum Benan Bilek’i de koluma takıp gittim Baryum Balık’a. Küba’dan henüz dönen Volkan Bey’i ayağının tozuyla MegaPlus’a konuk ettik.

Sibel KÖROĞLU: Nasıl geçti Küba? Henüz anılar tazedir. Nerde kaldınız, ne yiyip ne içtiniz, nereleri gezdiniz?

Volkan SİNTAÇ: Gittiğim yerler genellikle çok gelişmemiş ülkeler değil yada küçük bir kasaba ise otelde kalmayı tercih etmiyorum. Otellerde kaldığınız zaman yaşamın içinde değilsiniz, oranın Mesela Küba’da bir otelde kaldığınız zaman İstanbul’da, Londra’da ya da Paris’te kalmış gibi hissedersiniz. Çok iyi oteller var ama gerçek Küba o değil, halkı tanıyamıyorsunuz. Küba’da ilaç işlerinin organizasyonunu yapan Fidel diye bir arkadaşım var. O bana 6 odalı bir ev buldu, yardımcı olarak bir de aile buldu. 24 saat bizimle olabilecek bir şoför bir de araba tahsis ettiler. Böylelikle henüz Küba’ya gitmeden sistemi kurduk.

Sibel KÖROĞLU : Lezzetleri ve mutfağı seven bir kişi olarak hazırlık yaptınız mı?

Volkan SİNTAÇ .: Ben buradan giderken beyaz peynirim, kaşar peynirim, zeytinim, rakım, çerezlerim, çayım falan her şeyimi bir bavulla götürdüm. Gittiğim sabah, orada kaldığımız sürece bize yardımcı olacak kadını çağırıp kahvaltıyı nasıl hazırladığını sorduk. Aklımıza yatmayınca kahvaltımızı tarif ettik, omletimizi pişirip nasıl istediğimizi gösterdik. Kahvaltıyı alışık olduğumuz şekilde yapınca sonrası daha kolay. Onların çok leziz tropik meyveleri var. Ana yemeğe gelince; her gün başka bir yerde yiyeceğiz. Deniz restoranı, et restoranı derken, lezzetli öğünler yedik.

Yeme içme dışında geriye iki şey kalıyor; gece hayatı ve deniz, kum, güneş. Orada 30 dereceydi hava. Bizim yazımız, onların kışı. Oradaki insanlar bizim gibi Haziran ve Temmuz’da yaz mevsimine giriyorlar ama 40-45 derece oluyor sıcaklık. Gittiğim dönem denizin tadını çıkarttığım bir zamandı. Eğlence hayatı çok fazla.

Sibel Köroğlu : Küba ile ilgili kitaplarda yazmayan, internette olmayan, duymadığımız size ilginç gelen bir şey oldu mu?

Birincisi Küba o gösterilen anlatılan Kübra değil; her şey devletin. Havana sahildeki bütün evler boş ve metruk. İçleri yıkılmış ama hiçbir şey yapmıyorlar, öyle tutuyorlar. Şu an içler acısı haldeler. Hepsi çok güzel otel, restoran olabilir ama halkın para kazanmasını istemiyorlar.  Halk bir tane iş yapabiliyor. Mesela sen bir tane restoran açabiliyorsun, ikinciyi açamıyorsun. Kesinlikle zincir restoran falan yok.

Üç tane para birimi var. Cuc, Euro, Coco. Cuc denilen para Euro ile eşit. Onu gelen turist harcıyor. Halkın kendi parası var coco, o da halk arasında kullanılıyor. Elektrik bedava, yiyecek malzemesi için bizim süpermarketler gibi kuyruğa giriyorsun, 2 tane domates falan alıyorsun. Süpermarketler var ama içinde hiçbir şey yok.

Benan BİLEK: Ama mutlular…

Volkan SİNTAÇ: Küba’nın kendine özgü bir yaşam biçimi var, o yaşam biçimi de sevecenlik üzerine kurulmuş. İnsanların hepsi gülüyor. Eğlence hayatı çok hareketli. Çok büyük bir fabrika düşünün, bu fabrika gece kulübü. İçindeki bir yerde canlı müzik var, başka bir yerde disko müziği var, bir yerde performans yapıyorlar, içinde sergiler de düzenlenmiş. Mekanda da 5000-6000 kişi var.

Hayat çok canlı ama çok fakirler. Dert yok tasa yok. Bu arada hepsinde marka kıyafetler de var, dışarıdan geliyor. Moda kavramı da var yani.

Tıpta inanılmaz ilerlemişler. Akciğer kanseri ve kolon kanserinin kesin olarak tedavisini bulmuşlar. Hastane ücretsiz, elektrik, su ücretsiz ama bir yandan da çamaşır ve bulaşık suları sokağa akıyor.

Sibel Köroğlu : Eskiye özlem var mı? Türk insanı gibi devamlı eskiyi özlüyorlar mı?

Volkan SİNTAÇ: Hayır, eskiye özlem gibi bir durum söz konusu değil. İlerledikçe onların hoşuna gidiyor. Bir de şu var; o yoksul hayatı yaşıyorlar ama diğer taraftan da televizyonda gerçek hayatı görüyorlar.

Sibel Köroğlu : Puro fantezisi gerçek mi yalan mı, merak ediyorum. Gerçekten de taş gibi bacaklarda mı dönüyor o tütün yaprakları?

Volkan SİNTAÇ: Bana yaşlı adam puroları denk geldi. Ben fabrikaya gitmedim puro için. Çünkü fabrikada nasıl yapıldığını biliyorum. Yaklaşık 300 km. uzaklıktaki bir köye gittim. Tarladan toplanıp depolarda kurutulup yapılan gerçek yerine. Bütün o çiftliği at ile gezdim. Tarladan tütünü topluyorlar, tütün saplarından yapılan depoların içine asıyorlar ve bunlara bal, şarap, rom ile emdiriyorlar, içine hava püskürtüyorlar. Bir süre geçtikten sonra oradan alıp elde sarıyorlar.

Sibel KÖROĞLU: Kaç gün geçirdiniz orada?

Volkan SİNTAÇ: 12 gün.

Sibel KÖROĞLU: İlk gidişiniz miydi?

Volkan SİNTAÇ: Evet, ilk kez gittim.

Sibel KÖROĞLU: Bir daha gider misiniz?

Volkan SİNTAÇ: Hayır gitmem.

Sibel KÖROĞLU:  Küba’dan İzmir’e dönelim. İzmir’de muhteşem bir evde ama bakir bir yerde yaşıyorsunuz. Orada yaşamak sizi mutlu ediyor mu? Neden orada yaşıyorsunuz?

Volkan SİNTAÇ: Doğma büyüme Karşıyakalıyım. Bizim çocukluk zamanımızda Karşıyaka’da 150 bin kişi vardı. Dokuzkayalar’a balık avlamaya giderdik, Perili evde midye pişirirdik. Sokağa çıktığımız zaman herkesi tanırdık. Herkese selam vermekten caddenin bir ucundan diğer ucuna 3 saatte giderdik. Karşıyaka’nın kendine ait bir kültürü vardı. İlk evim Alaybey’deydi. Karşıyaka’nın ilk apartmanında geçti çocukluğum. Sonra yalıya taşındım ama ben çocukluğumu hiçbir şeye değişmem. O özgürlüğün içinde büyümek çok güzeldi. Asfaltı ilk kez orada gördük, topraktan asfalta geçtik. Çivitten çamaşır sularına geçildi, biz çivit ile çamaşır yıkamayı gördük. Odun sobalarında yıkandık, radyo tiyatrosundan buralara geldik.

Yani şunu söylemeye çalışıyorum; o zamanki Karşıyaka’daki rahatlığımız, özgürlüğümüz, insana saygı, yaşlıya hürmet, çocuklara sevgi, komşuluk yapısı, aile birliği gibi kavramların hepsini biz yaşadık. Şimdi bana yavan geliyor Karşıyaka. Maalesef artık yan komşun seni tanımıyor. Bir toplumun içinde yaşamaktansa, insanlarla kötü olmaktansa yalnız başına komşusuz bir yerde yaşamak bana şu anda daha cazip geliyor.

Sibel KÖROĞLU: Komşusuz değil ama…

Volkan SİNTAÇ: Doğru. Çok kalabalık benim komşular. Doğal sincaplarım var benim, yaklaşık 40-50 tane. Tavşanlarım, güvercinlerim, tavus kuşlarım var. Bahçem, orman manzaram, meyve ağaçlarım, huzur… Sabahları tıraş olurken orman manzarasını izliyorum. Oraya taşındığımdan beri bir kere bile domatesi, sütü dışarıdan almadım. Bütün meyveleri oradan yerim. Tekneye, Çeşme’ye, eve, bütün yumurtalar, zeytinyağları, zeytinler hep oradan gider. Yani artık bu yaşamı Karşıyaka’da bulabilmek mümkün değil.

Sibel KÖROĞLU: Ne kadar süredir orada yaşıyorsunuz?

Volkan SİNTAÇ: 10 yılı geçmiştir. Karşıyaka’daki evim de iyi bir yerde ve iyi bir evdi ama artık orada yaşamak artık bana zulüm gibi.

Sibel KÖROĞLU: İş ve özel yaşam  yeri olarak seçip yerleştiğiniz bu noktada sabah erken mi başlıyor hayat?

Volkan SİNTAÇ: Sabah 8.30, 9.00 gibi havuza girip yüzerim, ondan sonra kahvaltımı yapar, işe geçerim. Saat 10.00 gibi işimin başında olurum. Saat 12.00 gibi dinlenmeye çekilirim. Öğlenleri her gün 1-2 saat uyurum ve ben uyumaya başladığımda herkes gider kaybolur.

Sibel KÖROĞLU: Kadınlar Günü’nün olduğu bir aydayız. Siz de çok güzel iki kız babasısınız. Kızlarınıza öğütleriniz var mı?

Volkan SİNTAÇ: Evet, biri 34, diğeri 27 yaşında olan iki kızım var. Büyük kızım Amerika’da. Küçük kızımla beraber çalışıyoruz. İkisine de öğüdüm şu: Başkasının ormanında yürümektense, kendi ormanında yürü. Bu bir Kızılderili atasözü. Hiç olmazsa ayağına batan diken bile senin kendi dikenindir.

Sibel KÖROĞLU: İşlerinizi devretmeyi düşünüyor musunuz?

Volkan SİNTAÇ: Ben memur bir babanın çocuğuyum. İflas etmiş bir adamın oğluyum. Hayata sıfırla başladım ve hayatta şunu öğrendim; hiçbir yetki verilmiyor, siz yetkiyi alacaksınız. Sen çalışmak istiyorsan benim elimden kapacaksın işi.

Sibel KÖROĞLU: Her ortamda nazikliğinizle karakterinizle kadınların ilgisini çekiyorsunuz. Ya sizin ilginizi çeken kadın nasıldır? Ya da sizin kadında hoşlanmadığınız bir özellik var mı?

Volkan SİNTAÇ: Kadından hoşlanılmıyor diye bir şey yok, kadından hoşlanılır. Zaten kadından hoşlanmayan erkek normal değildir. Kadına yakışmayan hareketler var; onursuz bir kadın, kişiliksiz bir kadın, kendi kendine yetemeyen kadın… Bence her kadının önce kendine, sonra topluma, sonra erkek arkadaşına faydası olması lazım. Bu söylediklerimin hiçbiri maddiyat ile ilgili değil, kastettiğim tamamen maneviyat.

Kadınsız bir dünya olamaz, dünya da kadınsız olamaz. Kadınlar her şeyden önemli.

Sibel KÖROĞLU: Kadın adamı şımartmalı mı?

Volkan SİNTAÇ: Hayır, kadın adamı şımartmamalı. Kadın adamı şımarttığı anda adam başka kadına kaçar.

Sibel KÖROĞLU: Hiçbir kadından özür dilediniz mi ya da özür dileyecek bir şey yaptınız mı?

Volkan SİNTAÇ: Ben çok özür diledim. Çok da dilerim. Dolaysız, gayet net dilerim hem de.

Sibel KÖROĞLU: Nasıl insanlarla çalışırsınız? Birini işe alırken neye önem verirsiniz?

Volkan SİNTAÇ:Hissetmem gerek. Ama çok denerim.

Sibel KÖROĞLU: Kaç senedir iş hayatındasınız?

Volkan SİNTAÇ: Ben evlenene kadar hiç çalışmadım, 24 yaşında evlendim, o yıldan beri çalışıyorum. Evlenmeseydim yine çalışmazdım. Hiç de sevmiyorum çalışmayı.

Sibel KÖROĞLU: Yemek yapmayı seviyorsunuz değil mi Volkan Bey?

Volkan SİNTAÇ: Damak tadını önemsiyorum ve damak tadım da çok iyidir. Dünyanın her tarafını gördüm. Avustralya’dan Kanada’ya, Yeni Zelanda’dan Endonezya’ya, Afrika’dan Rusya’ya, Sibirya’dan dünyanın her yerine kadar gezdim dolaştım. Nerede güzel yemek var hepsini yedim. Geçenlerde 3 günlüğüne İspanya’ya özel yemek yemeye gittim. İspanya’da onların böcekle yaptığı özel bir yemekleri var; Paella ama sadece böcekle yapılanı. Mesela Kübalılar da ıstakozu çok güzel yapıyorlar. Viyana’da şnitzel yiyorum. Kısacayı yemeyi de yapmayı da seviyorum.

Sibel KÖROĞLU: Yalan söyler misiniz?

Volkan SİNTAÇ: Çok.

Sibel KÖROĞLU: Size söylendiğinde tepkiniz ne olur?

Volkan SİNTAÇ: Bana yalan söylemezler.

Benan BİLEK: İşe aldığınız insanlar Volkan Bey yapısında biriyle çalışmaya kolay alışırlar mı?

Volkan SİNTAÇ: Benim affım yoktur. Toleransım çok yüksektir ama bittiyse geriye dönmem. Hayatta insanları 100 puanla başlatırım ve bazı durumlarda puan geriye düşmeye başlar.

Benan BİLEK: Siz Volkan Sintaç ile çalışır mıydınız Volkan Bey?

Volkan SİNTAÇ: Çalışmam. Siz beni işe alır mıydınız?

Benan BİLEK: O işe başladığınız 24 yaşındaki halinizle sizi işe alırdım çünkü vizyonersiniz ve prensipleriniz var.

Sibel KÖROĞLU: Sizi ne üzer?

Volkan SİNTAÇ: İnsanların mutsuzluğu. Eğer yanındaysa insanların mutsuzluğu eninde sonunda sana da bulaşır. Onun için çevrendekilerin mutlu olması lazım. Para hiçbir zaman mutluluk değildir.

Benan BİLEK: İnsanların velisi olur musunuz?

Volkan SİNTAÇ:Hak edenlerin evet. Mesela benim bir kaptanım vardı hayatını bana adamıştı, onun bütün hayatı bendim. Ben de şimdi hayatımı onun çocuklarına adadım. Gözü arkada kalmadı, çocukları bana emanet, bizle yetişiyorlar.

Benan BİLEK: Kırılgansınız aslında…

Volkan SİNTAÇ: Çok kırılganım ama belli etmiyorum.

Benan BİLEK: Kazık yediniz mi?

Volkan SİNTAÇ: Bana kazık atma cesaretinde bulunan olmadı. Beni kazıklamaya gerek duymamış olabilirler. Gerek yok istesin vereyim yani. Bana kazık atabilmesi için benim yakınımda olması lazım. Yakınımsa da isteyebilir zaten.

Benan BİLEK: Neye gıcık olursunuz?

Volkan SİNTAÇ: Saygısızlığa, kendini bilmezliğe, kendini olduğundan çok daha fazla göstermeye.

Benan BİLEK: Eler misiniz?

Volkan SİNTAÇ: Elerim.

Benan BİLEK: Elendiğini hisseder mi?

Volkan SİNTAÇ: Hissettiririm. Bir anımı anlatıyım size. Bir gün İstanbul’a gittik bir fabrikaya. Tabii benim arkadaşlarımın da hepsinin fabrikası var. Dört kişiyiz arkadaş fabrikasını gezdiriyor ama sanki Fransa’da Renault fabrikasını gezdiriyor havasında. Biz artık hiç bozuntuya vermedik, bir buçuk saat dolaştırdı bizi fabrikada ama havaları görmeniz lazım. Ne gerek var yani.

Aradan 6-7 ay geçti adam İzmir’e geldi. Havaalanından aldırdık adam geldi. “Kusura bakmayın ben size eşlik edemeyeceğim, Bekir sizi gezdirsin” dedim aradan 3 buçuk saat geçti fabrikayı gezdikten sonra adam geldi “Burası nasıl bir yer, siz ne kadar mütevazısınız. Ben sizi bir buçuk saat boyunca gezdirdim, hiç sesinizi çıkarmadan gezdiniz” dedi. Sonra affettim, gel dedim seni bir yemeğe götüreyim ben…

Sibel KÖROĞLU: Olmazsa olmazlarınız?

Volkan SİNTAÇ: Deniz.

Sibel KÖROĞLU: Tavla?

Volkan SİNTAÇ: Artık rakip yok.

Sibel KÖROĞLU: En hırslı, keyifli karşılaşmanız hangisiydi tavlada?

Volkan SİNTAÇ: Çok var. Yeğenimle oynuyoruz şirket ayağa kalkıyor. Küba’ya bile tavla götürdük.

Sibel KÖROĞLU: İş hayatı ile ilgili keşkeniz var mı?

Volkan SİNTAÇ: İş hayatı matematiksel bir hesap gibi. Benim için iş hayatı para kazanmaya endeksli değildir. Uzun bir yatırım gibi düşünürüm güven esasıyla insanlara yatırım yaparım. Bu sebeple gece çok rahat uyurum çünkü benim için düşünenler hep vardır.

Bu bayağı ağır bir röportaj oldu, İzmir bunu okuyunca ben neredeyim diye düşünür herhalde.

Sibel KÖROĞLU: İzmir sizi seviyor Volkan Bey. İzmir’in dergisi MegaPlus’a konuk olduğunuz için çok teşekkür ederiz.

Sibel KÖROĞLU

MegaPlus Dergisi Genel Yayın Koordinatörü

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu