Röportaj

Seher Altıner’in Mozaik Aşkı Almati’yi Fethetti

Bir atölye çalışması ile Seher Altıner’in hayatına mozaik girdi. Küçücük renklerle kocaman dünyalar kurdu. O dünyalara başka kadınları ve çocukları soktu. Mozaiği Almati’de de öğret ve 7 günde 7000 kişinin üzerinde ziyaretçiyle buluşan bir serginin mimarı oldu. Seher Altıner, mozaik yolculuğunu MegaPlus okuyucuları için anlattı.

Bildiğimiz kadarıyla pek çok el beceriniz var. Mozaiğe nasıl gönül verip neferi oldunuz?

Üniversiteyi Ege Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünde okudum. Mozaik sanatını da M.Ö. 2000-3000 yıllarındaki örnekleriyle de görüyorduk. O dersleri çok ilgiyle takip ediyordum. Mozaik çok eskilere giden çok geçmişe giden bir sanat dalı olarak hep ilgimi çekiyordu. Kurumsal çalışma hayat bittikten sonra tesadüf eseri sitemizde oturan ve mozaikle uğraşan Şenay Bakkalbaşı’nın sergisine gittim. Mozaik sanatına vuruldum o sergide. Üniversite yıllarında ilgimi çeken bu sanata yeniden bağlandım, geçmişte okuduğum bütün bilgiler geri geldi. Sergi sahibinden aldığım motivasyonla hemen o hafa kurslara başladım ve sonra gerisi geldi. Kütüphaneden, geriye dönük bütün sanat tarihi kitaplarımı tekrar çıkardım. Hepsini yeniden okuyarak inceleyip anlayarak yola çıktım. En çok ilgi duyduğum eski antik mozaiklerdi.

Mozaik pek çok malzemeyle çalışılabiliyor. Hangi malzeme sizi daha çok çekiyor?

Şu an materyallerden cam ile çalışmayı çok seviyorum. Cama dokunmak, camın ışıltısı, renkleri harika. Bizans antik mozaiğinde eskiden nehir taşlarını alıp yontup hiçbir renk vermeden doğal renkleriyle kullanırlarmış. Bütün dünyanın hayran olduğu o meşhur Zeugma mozaikleri de bu şekilde, Fırat nehrinin doğal taşlarıyla ve hiç renk verilmeden yapılmış. Onun da ayrı bir havası oluyor. Ama ben camı daha çok seviyorum galiba.

Seher altıner mozaik megaplus dergisi 37. sayı

Peki, cama rahat ulaşabiliyor musunuz?

Camların çoğu ithal, yerli cam bu anlamda pek üretilmiyor maalesef. İthal camları da İstanbul’da getirten firmalar var. Onlar aracılığı ile ulaşabiliyoruz. Bu camlar normal bildiğimiz camlardan farklılar. Dolayısıyla maddi olarak da daha pahalı malzemeler.

Her resim mozaikle çalışılabilir mi?

Kesinlikle çalışılabilir.

Çalıştığınız en farklı ve sizi en heyecanlandıran figür neydi?

İlk yaptığım Botcelli’nin Venüs’ün Doğuşu tablosundaki Venüs Kızı’nın başıydı; o beni hep çok heyecanlandırdı. Onun saçlarındaki dalga ve rüzgârda uçuşmasını, o ışıltıyı, renkleri, dalgaları, kıvrımları camla verebilmek beni çok heyecanlandırdı. Bittiğinde çok keyif aldım ve ilk işim olmasına rağmen sağlam bir iş oldu. Onun üzerine daha da fazlasını öğrenmek için ilk nerede ortaya çıktı, nerede bunun merkezi diye araştırdığımda, İtalya’nın Ravenna kent karşıma çıktı. Büyük bir heyecanla 1 hafa süren sabah 8’den akşam 6’ya kadar devam eden yoğun bir workshop için Ravenna’ya gittim. O atölyenin sonunda bitirme tezi gibi bir çalışma yapıyorduk ve hangi çalışmayı yapacağını katılımcılar kendileri seçiyordu. Ben de Türkiye’deki Zeugma Çingene Kızı’nı yaptım ve hocama sundum.

Her alanda el becerisi yüksek olan bir kadınsınız; mozaikle buluştuğunuzda “işte aradığım bu” dediniz mi?

Kesinlikle… Emekli olduktan sonra yapamadıklarımı yapacağım diyordum, önce dalışla başladım. Çalışırken de dalış vardı hayatımızda. Ardından yelken eğitimi aldık, hala da devam ediyoruz. İyice rahatlayınca fotoğrafçılık kursuna gittim; profesyonel makine ile ciddi bir fotoğrafçılık eğitimi alıyım istedim. Hep bir enstrüman çalmak istemiştim ve gitar kursuna başladım. Fakat ne zaman ki mozaiğe oturdum, her şey üstüne çıktı. Sekizinci yılımdayım ve mozaik hayatımı daha renkli hale getiren bir sanat, vazgeçilmezlerimden biri oldu.

Seher altıner mozaik megaplus dergisi 37. sayı

Herhangi bir sergiyi gezerken neler hissediyorsunuz?

Sanata çok saygım var. Herkes eserlerine zaman ve emek harcıyor. Ama çıkışta şöyle derin nefes alıp “bu daha titiz olabilirdi, bu daha temiz çalışılabilirdi, şuna şu kadar vakit ayrılmışa benziyor” gibi değerlendirmeler yapabiliyorum kafamda. Bence yapılan iş bir emek olduğunu hissettirmeli karşı tarafa. Bir şeyin tam olabilmesi için emek ve ruh vermen lazım. Camda ruh olur mu bilmiyorum ama mesela ben Van Gogh’tan çalışırken, Starry Night’ta sanatoryumun odasından bakıyor, o ağaçların girdabını, yıldızların dönüşünü hissedebiliyorum. Çünkü aslında Van Gogh halüsinasyonlar geçiriyor orada. Ve ben onu çalışırken o girdaba ben de giriyorum. Şarkısını açıyorum, çalışırken inanılmaz keyif alıyorum. Ressamın o resmi yaparken yaşadığı halüsinasyonu ben mozaiği yaparken yaşıyorum. Yani mozaikte duygu olmalı ve buna bakan da bu duyguyu hissetmeli.

Konsantrasyon konusu çok önemli mozaikte…

Evet, aynı zamanda konsantrasyonu çok yüksek tutan bir sanat dalı mozaik. Özellikle küçük çocuklar ve konsantrasyon problemi yaşayanlar için kesinlikle öneriyorum. Yarım saatten fazla konsantre olamayan çocuklar benim derslerimde kendilerini kaptırıyorlar, aynı yere odaklı çalışmayı öğreniyorlar. Veliler de bunla ilgili olumlu değişikleri gördüklerini iletiyorlar. Almati’de verdiğim kursta kadınlarda ilk dersten gözlediğim şey şöyleydi; çaylar, kahveler soğuyor, konuşmalar kesiliyor, herkes çaldığım hafif müziğin eşliğinde işine öyle dalıyor ki diğer her şeyi bir kenara bırakıp mozaiğe odaklanıyorlar.

Günde ne kadar zaman ayırmak gerekir mozaik çalışırken?

En az 4 saat. Bir projenin biraz yol alabilmesi için, camı kesmek, tıraşlamak, hazırlığını yapmak, deseni çizmek, oturtmak, ondan sonra üzerine döşemeye başlamak ve ilerleyebilmek için günde 4-5 saat vakit ayırmak gerekiyor.

Seher altıner mozaik megaplus dergisi 37. sayı

3 yıl orada Kazakistan’dan yaşadınız. Biraz da Almati’yi dinleyelim sizden…

Türkiye’den giderken kafamda tek bir şey vardı. O da İzmir’deyken kendime ayıramadığım zamanı ayırıp eşim işe çocuğum okula gittiğinde ben de yarım bıraktığım projeleri bitireceğim ve uygun da bulursam bir yerde bir sergi açacağım diye hedef koyarak gittim. Malzemeler kasalarla konteynıra yüklendi. Biliyorsunuz Türkler illaki birbirini bulur, biz de oradaki Türk bayanlar birbirimizi bulduk ve güzel bir grup olduk. Bu gruptan 6 kişiyle dersler yapmaya başladık ve zamanla baktım ki çok yetenekliler, çok istekliler ve bu işe gönül veriyorlar. Bu benim de çok hoşuma git. Sergi fikrimi onlarla da paylaştım bunu el ele verip beraber yapabileceğimizi söyledim. Benim hâlihazırda oluşmuş ürünlerim vardı, onlar da katılırsa bir Türk ekibi olarak güzel bir sergi yapabilecektik. Oradaki bir müzeyi gözüme kestirdim, mozaikten bahsettim yetkililere. Bu onların da çok dikkatini çekti ve öğrendim ki Kazakistan’da mozaik yokmuş ve onlar da ilk kez mozaikle tanışacaklar. Hiç ummadığım bir şekilde karşıma hem Türkiye’yi hem de mozaik sanatını tanıtmak bir fırsat çıktı. 7 gün açık kaldı sergimiz ve son aldığım verilere göre kayıtlı olarak 7000 kişinin gezdiğini ve en ilgi çeken bölümün bizimki olduğunu öğrendim. 24 saat açık olan bir müzede de workshop yapmamı istediler. Orada da 7’den 70’e diyebileceğim bir yaş grubuna anlattım. Öyle doluydu ki insanlar ayakta öğrenip yaptılar bunu bir günde. Temel bir şekilde anlatımını yaptık; hazır kesilmiş tahtalar, hazır kesilmiş camlar ve çizilmiş şekilleri bulundurduk. Onlar sadece montajını ve derzlemesini yaptılar. Büyük ilgiyle karşılaştk, bakanlar geldi, basın geldi, röportajlar yapıldı. Açılış için özel Kazak müzikleri ve arkadan Türk müzikleri çaldılar. Çok gurur verici bir şekilde döndüm.

Seher altıner mozaik megaplus dergisi 37. sayı

Ya şimdi ne gibi projeler var?

Haziran’da İzmir’e döndük. Burada da çok güzel çok kaliteli işler oluyor. Orada gelip göremeyen çevremdeki insanlar burada da bir sergi bekliyorlar benden. Uygun bir dönemde burada da bir kişisel sergi düşünüyorum.

Atölyeler de düşünüyor musunuz?

Evet, özellikle çocuklarla ilgili yardımcı olabileceğim herhangi bir kurum, kuruluş, dernek olduğu takdirde elimden geleni yaparım. Toplumsal olarak destek verebileceğim her konuda ben varım.

El mahareti anneden gelir derler ya, siz de anneden mi el almışsınız?

Annemin dizinin dibinde büyüdüm. Annem de enstitüden mezun olmuş, Olgunlaşma’ya gitmişti. Yapmadığı el sanat yok gibi bir şeydi. Nakışlar, makromeler, neler neler… Ben de ilkokul birinci sınıfayken 4 çeşit makrome öğrenmiştim annemden. Annemden bir parça seramik hamuru çalar bir köşede gül yapardım. Elinden tel sırmaları, yünleri alır, bir şeyler örerdim. Tığ işleri yapardım. Yapay çiçeklerin yaprak ütülemelerini yapardım anneme yardım ederdim. Dolayısıyla el becerisini erken yaşta öğrendim. Annem çok yaratıcı, yoktan var eden bir kadındı ve ben de sanırım ondan bir şeyler öğrendim. Sanat genetik bir olay diye düşünüyorum.

Çok el becerisi olan insanların kızları ya aynen devam ediyor ya da nefret ediyor, hiç ortası olmuyor bu durumun. Kızınız Sinem nasıl bu anlamda?

Sinem, çok iyi bir gözlemci. O da benden bir şeyler görerek yapıyor. İlk başta mozaiğe karşı epey ilgisi vardı, renkli camlar, malzeme zenginliği dikkatini çekiyordu. O da kendine göre epey mozaik çalışmaları yaptı. Çok titiz çalışıyor ve el yatkınlığı da var. Oğlunuz Kerem’in de el becerisi gelişkin, o ne yapıyor şu anda? Kerem Kanada’da Endüstriyel Tasarım okudu, mezun oldu, o da endüstriyel dizayn yapacak.

Seher altıner mozaik megaplus dergisi 37. sayı

Siz onun yaptıklarına baktığında ne hissediyorsunuz?

Benim için çok gurur verici, onu hayranlıkla dinliyorum ve izliyorum. Hata birçok projemde ondan fikir almışlığım da var. Çok öngörülü, çok detaycı, çok olgun; bana çok fikir verdi. Sergimizde de başından sonuna kadar oradan mentorluk yaptı. Sergi afişimizin düzenlenmesinden, slayt gösterimize kadar ilgilendi. Mozaik tarihi ile bizim sergimizi birbirine bağlayan kısa bir tasarım video hazırladı. Onu da biz girişte sinevizyonda sunduk.

Yaptığınız işler değerini buluyor mu sizce?

Bir işe önce kendin için başlamalısın diye düşünüyorum. Toplumda da böyledir, bir işi yaparsın, takdir görür ya da görmez onu sorgulamamalısın. Evet, birçok iş yaptık ama neden yaptık? Çünkü duyarlı insanlarız. Ben görselliğe çok önem veriyorum ve gidip en arka bahçeyi bile sulayabilirim çünkü orada bir çiçek açacak. Bence elimin değdiği uzandığı her yer için bir şeyler yapmalıyım. Ama değer görüp görmeme durumu Türkiye’nin genel sorunu bence.

Değer konusuna değindiğiniz için özellikle belirtmek isterim ki yaptığım her şeye değer veren, harika bir eşim var. Birol benim hayat şansım, en iyi arkadaşım ve hayatıma değer katan, zarif ve doğru bir insan. Değeri ve desteği bilen, moral ve motivasyon gücüm. Şanslıyım bu konuda açıkçası.

Son olarak, bu işle ilgili ilk hedefiniz ne?

İlk hedefim yarım kalmış bir işim var, onu bitirmek. Sonra da bir kış dönemi boyunca konsantre olup işe gömüleceğim. Güzel, içime sinen bir şeyler ortaya çıkarıp yeterli sayı ve ölçüye geldiğimde Çeşme’de bir sergi istiyorum yazın. Bu görselliği sunmak için Alaçatı’da güzel mekânlar galeriler var. Hedef önümüzdeki yaz diyebilirim. 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu