Sofra Muhabbeti: Biraz Aşk Biraz Yemek
Peyvend ÖKSÜZ, Babacan PESENKURDU, Berna KAYA
Sibel KÖROĞLU
MegaPlus Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Bu ay Sofra Muhabbeti’miz de aşk üzerine… İzmir’in nefes alanı Kültürpark Tenis Kulübü’nde, ROSE GARDEN 1941’in VIP Salonu’nda, şömine ateşinde keyifli bir muhabbete hazırız. Konuklarımız TV Programcısı ve İletişimci Peyvend ÖKSÜZ, şair ve yazar, güzel sözcüklerin mimarı Babacan PESENKURDU ve Medya İletişimcisi Berna KAYA.
Sibel KÖROĞLU: “Aşk eski bir yalan / Adem’le Havva’dan kalan” deyip deyip aşksız da yaşayamıyoruz, değil mi? Konseptimiz aşk. Ama önce İzmir’in bilinen isimleri olarak son zamanlarda neler yapıyorsunuzu soracağım. Peyvendcim, keyifli işler yapıyorsun ve seni ilgiyle takip ediyoruz. Yemek konusu biraz daha ön planda galiba senin için. Yaptığın programlarda hep yemek çevresinde bir sohbet oluyor. Biraz senden inlemek isterim.
Peyvend Öksüz: On altı yıldır evde yapıyorum. Evimde misafirimiz yemekle ağırlamaktan keyif alıyorum. Kariyer anlamında hep kurumsal yerlerde çalıştığım için network’ümle yemek konusunu bir araya getirdik. Televizyondan teklif gelince iki kez hayır dememe rağmen, sağ olsun Genel Müdürüm çok ısrar etti ve bugünkü programa geldik. Benim için de çok keyifli oldu gerçekten. ilk canlı yayınımda işim başladı ve bitti diye düşündüm ama öyle olmadı. Meğerse içimde varmış. Bu benim hayatımın merkezi olsun da bu işten para kazanayım diye bir düşüncem olmadı. Çocukluğum televizyon kanallarında geçti. Mehmet Ali Birand’larla, Tuncay Özkan’larla büyüdüm. Star TV’nin ilk açıldığı dönemlerdeki havayı soludum. Körfez Savaşı zamanlarında televizyonda yattığımı bilirim. Dolayısıyla tıpkı sahne tozu yutanlar gibi etkilendim televizyon tozundan. Bu işi yapıyor olmaktan çok mutluyum.
Sibel KÖROĞLU: Programının farkı ne?
Peyvend ÖKSÜZ: Ben işi farklı yapmayı seviyorum. Hep daha iyisini hedefledim. Yemek programları ağırlıklı olarak ev kadınlarını hedef kitle olarak alır. Ben biraz profesyonel dünyaya seslenmek istedim. Konuklarımı da o şekilde seçtim. Diyelim ki bir ev kadınını ağırlıyorum, onun da mesela kitap yazmış olanını tercih ettim. İstanbul’dan İzmir’e gelen tiyatro sanatçılarını programıma taşıdım. Programıma başlarken de dediğim gibi hayatın ve iletişimin aslında mutfaktan başladığını, sofraya oturulduğunda tüm ailenin toplanarak bir iletişime geçtiğini düşünüyorum. Kadın mutfakta mutlu olursa yaptığı yemeklere aşkla yaklaşır. Bu aşkı önemsiyorum.
Sibel KÖROĞLU: Babacan, ya sen neler yapıyorsun son dönemlerde?
Babacan PESENKURDU: Yaklaşık iki üç yıldır çıkartmaya çalıştığım bir kitabım var. Arada bir tane daha kitap çıkarttım. İki antoloji, bir de deyimler sözlüğüne katkım oldu. İki şiir, iki deneme kitabı, bir de romanım var. Agora’da Bir Delikanlı: İskender, Aşeka, Ayık Ol Sebastian. Serinin ikinci İskender, Nazi Kampı’ndan başlayıp geri dönüşlerle çeşitli dönemlerin yaşayış ve inançlarına değiniyor ve tekrardan günümüze kadar ulaşıyor. Nasip olursa Şubat sonu Mart başı gibi kitabım çıkmış olacak.
Sibel KÖROĞLU: Çok aktifsin sevgili Berna. Pek çok yerde seninle karşılaşıyoruz. Sen neler yapıyorsun bu aralar?
Berna KAYA: Biliyorsun medya iletişimi sektöründeyim. Belirli bir dönem Tercüman’da yazılar yazdım. Ben de Peyvend gibi kadınları çok önemsiyorum. Başarıya ulaşmış kadınların tasvirlerini yaptım. Hala röportajlarla devam ediyorum. İnsanları ön plana çıkartmayı seviyorum. Kendimi geliştirmeyi ve bu amaçla eğitimler almayı da seviyorum. Kişisel gelişim konusuna eğildim. Enerji terapistliği ve ilişki koçluğu yapıyorum. Hem yazarak hem de enerjimle dokunarak beş yüz kişinin yaşamına dokunmuşum.
Sibel KÖROĞLU: İlişki koçluğundan bahsettin. Kişiler sana tek mi geliyor yoksa ilişkisi olan kişilerle mi?
Berna KAYA: Bireysel. Daha çok ilişkisinde bir sorun olduğunu düşünenler ve bu sorunu içselleştiren taraflarla çalışıyorum. Kişi değiştikçe bu durum ilişkiye de yansıyor. Karşısındakiyle empati kurabiliyor ve onu daha iyi anlayabiliyor. Kendisindeki değişimi tüm hayatına yansıtabiliyor.
Sibel KÖROĞLU: Bir de bu aralar tiyatroya merak sardın sanırım.
Berna KAYA: Özel bir grupla Kuvayı Milliye’yi canlandırıyoruz. Yılsonunda sergileyeceğiz. Benim için çok keyifli bir çalışma bu. Dediğim gibi, öncelikle kendimiz besliyorum ve böylelikle insanlara daha faydalı olacağıma inanıyorum. Tiyatroyu tanımak çok güzel. Derin ve güzel bilgiler var. yazarları daha derin tanımak çok doyurucu. Hazırlık süreci de aynı şekilde. Ve tabi, vazgeçemediğim sosyal sorumluluk projelerine mutlaka devam ediyorum.
Sibel KÖROĞLU: Babacan, çok yakışıklı bir adamsın. Bir dönem modellik yaptığını da biliyorum. Neden sahnede olmayı seçmedin?
Babacan PESENKURDU: Aslında sahnedeyim ama ilk çıktığım şekilde değil. Yıllar önce Şafak Abla ile (Şafak Fişek) İstanbul’da Gaye Sökmen’de çalıştım. Geçen gün fark ettim ki aslında ben hep hayalini kurduğum şeyleri yapmışım. Bunu da ne zaman fark ettim biliyor musun? Biz de eşim Yeliz ile Berna’nın seanslarından birine katılmıştık. Tema ilişki değil, kendi özümüzle ilgili idi. Ondan sonra da hayatımızda ne gibi değişiklikler olur ya da olmaz diye baktık. Bende enteresan bir şey oldu; hayalini kurup düşünceye geçirdiğim her şeyi gerçekleştirmişim. Sonra insan neyin hayalini kurar diye düşündüm; elbette sevdiği şeylerin. Olmasını istediğim her şeyi yaşıyorum. Bu nedenle de Allah’a, evrene, yaratıcıya, her şeye şükrediyorum. Sahneye gelince; sahne yapıyorum ben. Daha da yapacağım. Güzel bir PR şirketi olsa belki her şey daha farklı olurdu. Bende her şey var.
Sibel KÖROĞLU: Şiirlerini sahneledin, biliyorum.
Babacan PESENKURDU: Şiir kitabımın ilk çıktığı aylarda gidişat beni pek memnun etmedi. İnkılap Kitabevi’nin Ege Bölge Müdürü ile ne yapalım diye düşündük. Kendimden yola çıktım. Müziği, rock’ı, cazı, arabeski seviyorum. Hepsi bir arada olsun, bunların arasında biraz teatral bir dokunuşla stand upvari bir program yapalım dedik. Alsancak Hayal Kahvesi, Bornova Hayat Park derken altı yıl her ay bir sahne aldım. İstanbul Levent Tenis Kulübü, Antalya Kaleiçi, Bursa Hayal Kahvesi, Ankara derken proje büyüdü. Bu arada başka işlerim de var, biraz yorulduğumu fark edince yavaşladım. Ama yeni projeler de var.
Sibel KÖROĞLU: Aranızda ilk görüşte aşk yaşayan var mı?
Babacan PESENKURDU: Ben çok yaşadım.
Sibel KÖROĞLU: Bir insan kaç kere aşık olur sizce?
Peyvend ÖKSÜZ: Bence hepimiz “çok kez” diye düşünüyoruz.
Sibel KÖROĞLU: Aynı anda iki kişiye aşık olunur mu sizce?
Berna KAYA: Olunmaz.
Peyvend ÖKSÜZ: Olunmaz. Kalp sadece bir kişiye aittir.
Babacan PESENKURDU: Olunduğu sanılır ama olunmaz. Bunun gibi bir şeyler yaşadım ben aslında ama sonra anladım ki aslında yaşadığım şey aşk değilmiş. İstanbul’da yaşadığım zamanlardı. Hayatımda biri vardı. Bir başkasıyla tanıştım, biriyle beraber olup olmadığımı sordu. Evet, birisi var dedi. İyi o zaman deyip kalktı, ayaklarına kapandım gitme diye. Ona “Gidemezsin” diye bir şiir yazdım ve gitmedi.
Peyvend ÖKSÜZ: Ben aşk için sonuna kadar mücadele etmeyi seviyorum. Elimden geleni sonuna kadar yapıp sonrasında gidip gitmemeyi karşımdakine bıraktığım için, içim çok rahat oluyor. Sadece aşk için değil, genel olarak mücadele etmeyi seviyorum.
Sibel KÖROĞLU: İlk aşkınızı hatırlıyor musunuz?
Berna KAYA: Evet, hatırlıyorum. Emre. Tabi ki ilkokuldaydım. Sonra kendisiyle karşılaştım ve “ben sana okuldayken aşıktım” dedim. Annemin arkadaşları anlatır, kreşteyken Alper diye bir çocuk vardı. Derya diye de bir arkadaşım vardı. İkimiz de Alper’e aşıktık. Alper’i kapının arkasına sıkıştırıp “seninle evleneceğiz” diyorduk. Aramızda “ben evleneceğim, hayır ben evleneceğim” kavgası yapıyorduk, Alper de “hayır ben pilot olacağım, kimseyle evlenmem” diyordu. Ben de ona “anneme uçak aldırırım, seninle evlenirim” dedim. Alper şimdi mimar ve Norveç’te yaşıyor.
Peyvend ÖKSÜZ: Hatırlamaz mıyım? Öldüm öldüm dirildim ilk aşkım için. Yazlıkta, ilkokul sonları, teyplerin omuzlarda gezdiği zamanlar… Fırat diye bir çocuk vardı; platonik bir aşk yaşıyorum. Yazlığımız satıldı, oradan ayrılacağız, yemiyorum, içmiyorum, perişanım. Herkes ev satıldı diye üzülüyorum sanıyor, benim tek derdim Fırat.
Babacan PESENKURDU: Hatırlıyorum tabi ki; hâlâ da görüşüyorum. İsmi Sedef’ti. O da evlendi, bizim oğlandan iki yaş büyük bir oğlu var. Ben okulun futbol takımındaydım, o da hentbol oynuyordu. Bizimkisi biraz spor aşkıydı.
Sibel KÖROĞLU: Evlilikte aşk bitiyor mu?
Babacan PESENKURDU: Aşk her zaman biter. Onu gördüğünde bütün dünya anlamını kaybediyorsa, aşk böyle bir şeyse, onun için birçok emek vermek zorundasın. Aşıkken yapıyorsun da zaten; çok tolerans gösteriyorsun, yapmam dediğin şeyleri yapıyorsun. Bence aşkı sürekli taze tutmak için önce ben olmalı. Önce ben olduğu zaman aşk daha canlı kalıyor. Yeliz-Babacan Pesenkurdu olmaya başladığı zaman Yeliz kendini görüyor. Kendini görmek istediğinde aynaya bakıyor. Beni ben olarak görmeli ki aşk sürsün… Aşkta ince ve zarif olmak gerek ama kadınlarda odun erkekleri sevme özelliği de var sanırım. Aşkta özveri önemli, senin sevdiğin bir şeyi sevmese bile senin için yapabiliyorsa bu çok değerli.
Berna KAYA: Âşık olmak bizi seçici yapıyor. Tek bir insanla yol alıyorsun, gözün hiçbir şey görmüyor. Sadakat duygun, güven duygun, bütün auran değişiyor. Evlilik için bunlar da önemli.
Peyvend ÖKSÜZ: Emek vererek, zamanla beslenen aşk çok önemli bence. Ben mesela eski kocama âşık olmadım ama onun bana olan çok büyük aşkı benim daha çok âşık olmama sebep oldu.
Sibel KÖROĞLU: Unutamadığınız bir aşk filmi var mı?
Berna KAYA: Titanik, Sil baştan, Casablanca, Unutursam Fısılda, İncir Reçeli.
Peyvend ÖKSÜZ: Titanik.
Babacan PESENKURDU: Black, Mustafa Hakkında Her Şey.
Sibel KÖROĞLU: Unutamadığınız bir Sevgililer Gününüz oldu mu?
Peyvend ÖKSÜZ: Hepimizin elbette olmuştur. Mesela ilkokulda okurken bize Sevgililer Günü değil Sevgi Günü yapmayı öğrettiler. Sevdiğin bir arkadaşına git ve ufak bir meblağ ile hediye al ya da kendi emeğinle ona bir hediye hazırla dediler. Kendi elimizle sevdiğimiz bir arkadaşımıza böyle bir hediye hazırladık. Ben Sevgililer Günü’nü, Sevgi Günü diye öğrendim okulda. Özel günleri çok sevmiyorum çünkü bir şeyleri tek bir güne sabitlemeyi sevmiyorum. Mesela 14 Şubat’ta bir otelde sevgilimle oturup şarap içmek istemiyorum; tamamen bir ticaret benim için.
Berna KAYA: Sevgilimin beni tanıyıp, bana yönelik bir şey yapmasını isterim. Ne sevdiğimi bilmeli… Bir defasında Sevgililer Günü’nde kavgam olmuştu. Çok güzel bir hediye alarak gelmişti, “Sen bilmiyor musun benim çikolata sevdiğimi? Bunu özel bir gün için yapma, markete gittiğinde Berna bunu sever diyerek sıradan bir günde beni düşünüp getir, bu beni daha çok mutlu eder” demiştim. Bu kavgayı yapınca da hiçbir şeyi beğenmiyor oluyorsun.
Babacan PESENKURDU: Hayattaki her şeyin, aşkın da özü; emek. Emek sarf etmek gerekiyor. Ben Yeliz’e evlenme teklifini onun yaş gününde yapmıştım. Evlenme teklifi ederken ben bu kadınla mutlu olabilir miyim diye düşünmedim, bu kadınla evlenebilir miyim diye de düşünmedim, hiçbir şey düşünmedim. Sadece o anı yaşadım. Çilekleri toplayıp, o yaz sıcağında Temmuz’un 1’inde çilekli pasta yaptım ve yüzüğü de içine koydum. Evlenme teklifi ettim.
Peyvend ÖKSÜZ: Konu konuyu açtı aklıma geldi. Çok istediğim bir film vardı eski kocama “Beraber gidip izleyelim” dedim asla gitmeyeceğini söyledi. Hâlbuki ben çok istiyordum ve benim için bunu yapabilirdi. Şimdi sevgilim böyle bir film olduğunda kendisi bana hatırlatıp benim tarzım değil ama sen çok istediğin için bilet alıp beraber izleyelim diyor. İşte bu emektir, karşındaki kişinin mutluluğu için emek sarf etmek bir şeyler yapmak çok önemli.
Berna KAYA: Benim babam üçüncü evliliğini 70 yaşında yaptı ve çok âşık olarak evlendi. Ama evlenmeden önce de annemin mezarına giderek ona hürmetini de gösterdi böyle saygı dolu ve emek dolu bir ilişki benim için çok değerli. Şimdiki eşiyle çok mutlular.
Sibel KÖROĞLU: Sohbete gerçekten doyamadım. Ama bir şekilde de bitirmem gerekiyor. Çok teşekkür ederim bu keyifli sohbet için. Aşkla yaptığınız her şeyin dilediğiniz kadar sürmesi dileğiyle…