Konuk Yazar: Canan BOZ
Fotoğraflar:Aykut USLUTEKİN
10 yıldır Almanya Hamburg’da yaşamını sürdüren 29 yaşındaki İzmirli kadın besteci, aranjör ve piyanist Eda And, tamamı kendi besteleri ve aranjelerinden oluşan ilk caz albümü ile dinleyiciyle buluştu.
Eda And’ın ilk albüm projesi olan ”Augmented Life”, Volkan Öktem, Volkan Hürsever, Sibel Köse, Serdar Barçın, Engin Recepoğulları, Yahya Dai, Türker Çolak gibi İstanbul ve dünya caz sahnesinin alanında en başarılı ve özgün olan sanatçılarını bir araya getiriyor. Türk müziğindeki oryantal melodileri ve aksak ritimleri, caz armonisi ve klasik modern müzikle harmanlayarak birbirinden bağımsız gibi gözüken bu müziklerin, birbiri içerisinde yeniden doğmasını amaçlıyor.
Sevgili dostumuz Canan Boz, bir nefeslik İzmir ziyaretinde güzel ve başarılı İzmirli Eda And ile MEGAPLUS okurları için görüştü.
Yoğun temponda ve koşuşturmacanda sonunda seni İzmir’de yakalayabildim. Her şeyin başlangıcı nasıl oldu? Bununla başlayalım sohbetimize.
Lisede müzik bölümünden mezun olup, üniversite için Almanya’ya gittim. 17 yaşındayken bir piyano konçertosu yazmıştım. Sonrasında İzmir Senfoni Orkestrasıyla onu çaldık. O konçertoyu yazmam hayatımı değiştirdi. Konçertoyu Alman bir şef dinledi ve beni Bremen’e davet etti. Bremen Gençlik Senfoni Orkestrasıyla benim yazdığım bestelediğim konçertoyu orada beraber çaldık. Kendi ürünümle Avrupa’ya ilk kez çıkmış oldum. Orada büyük bir ilgiyle karşılaştım, radyo programına konuk ettiler, gazetelere çıktım falan. Yurtdışında da böyle takdir edilmek önere edici oldu benim için.
Sonrasında üniversite sınavlarına girdim, kompozisyon bölümü okumak istiyordum, beste yapma, piyano çalma gibi üreten kısmında olmak istiyordum. Hamburg’daki okulu kazandığımda benim yolum burada olacak geri dönmem diye düşündüm. Çok küçük yaşta karar verdim, bu benim şansım oldu. Hayatımda hep planlar kurarak ilerlemeye çalışıyorum ama bu planlar sıkıcı ve disiplinli değil. “A’dan B’ye nasıl ulaşırım ve bunun en kolay ve eğlenceli yolu nedir?” diye düşünürüm, öyle ilerlerim.
Kompozisyon üretme aşamasında da eğlence var mı?
Evet, çok var. Hayatta en çok eğlendiğim, ilham aldığım ve beni besleyen şey o. Beste yapmak isteyerek ve karar vererek yapılan bir şey değil de sanki bir anda insanın içinden çıkan bir şey. Bir şeylerin biriktiğini hissediyorsun ve müzik olarak dışarı çıkıyor.
Üretkenliğinin özel zamanları var mı? Mesela bazı insanlara geceleri ilham gelir, sende durum nasıl?
Benim periyodik zamanlarım oluyor, mesela 2 ay kapanırım ve hiçbir şey yapmamaya çalışırım o zamanlarda. O 2 ay boyunca sadece bir projeye konsantre olurum. A’dan Z’ye her şeyiyle hayal etmekle başlarım.
Kompozisyon hazırlarken bütün enstrümanları da düşünüyorsun değil mi?
Tabii. Mesela 10 yıl önce yazdığım o ilk orkestra eserimde piyano konçertosunda 30 kanal vardı. Yani örneğin bir keman nasıl çalar, bir flüt nasıl çalar diye bütün senfoni orkestrasını tek tek hayal edip düşünmek gerekiyor. Aynı şekilde bu cazda da böyle. Hamburg’daki okulumu 5 sene sonra bitirdim, klasik kompozisyon okudum ama babamdan dolayı da içim bir yandan hep caza kayıyor. Eğitimini almamıştım evde hep babamla birlikte dinleye dinleye bir şeyler dolmuş kulağıma. Üniversiteden sonra Yüksek Lisansımı Caz üzerine yapmak istedim ama hiç eğitimim yok. Yine iki ay kapandım kendi kendime hazırlığımı yaptım ve başardım, onu da kazandım. Kazandığıma inanamadım çünkü bir deneyimim ve eğitimim yoktu ama sahip olduğum potansiyeli görüp kabul ettiler.
Yüksek Lisansımda da Big Band üzerine yoğunlaştım. O bölüme yoğun bir başvuru oluyor ve yalnızca bir kişilik kontenjan var. Buradan mezun olunca da şöyle bir proje sağlanıyor size; NDR Big Band yani Almanya’nın en önemli caz orkestrası ile bestelerinizi kaydetme şansınız oluyor. Bitirme tezi olarak onlarla orkestra kaydına girebiliyorsun. NDR Big Band ile çaldık kaydettik bu da benim cv’me güzel bir yatırım oldu. Bu şansa erişmekten çok mutluyum, o grup ile çalan ilk Türk kadın besteciyim. Bu sebeple onur duyuyorum, kadın meslektaşlarıma da cesaret verebileceğini düşünüyorum.
Sanatın yarısından fazlası deliliktir herhalde sen ne düşünüyorsun bu konuda?
Kesinlikle öyle. Mesela şu an bana yaptığın işi önerir misin deseler, herkese öneremem çünkü herkesin işi değil bu, biraz deli biraz da çocuksu olmak lazım galiba. Her zaman çok olgun düşününce de belli normlara girip kısıtlanıyor insan. Bir ürün çıkarmak için yeni bir şey ortaya koymak için sınırları zorlamak gerekiyor.
Albüm nasıl gelişti, hep istiyor muydun?
Hep istiyordum, bestelerin birikmesini bekliyordum. İlk albümüm olacağı için çok fazla özendim. Ekip çok değişik oldu. Çünkü albümde çaldığım ekipteki birçok kişiyi daha önceden hiç tanıma fırsatım olmamıştı. Kendileri zaten çok ünlülerdi ama onlar da beni tanımıyordu çünkü ben de başka bir yerde yaşıyordum. Jenerasyon farkımız da var ben onlardan daha küçüğüm. Statü farkımız var, ben öğrenci olarak çıkmışım onlar kariyerlerinin ortalarındalar…
NDR Big Band ile yaptığımız kayıt demomu Volkan Öktem, Sibel Köse, Volkan Uysever gibi albümdeki birçok kişiye gönderdim, yapmak istediğim projeden bahsettim, “yanımda yer alır mısınız?” diye sordum. Onlar da bana inanıp olumlu geri dönüş yaptıklarında çok mutlu oldum. Bana ve projeme gerçekten inandılar ve hiçbir şey talep etmeden bütün albümü çaldılar.
Bildiğim kadarıyla tamamen kendi eserleriyle albüm çıkaran ilk Türk kadın caz sanatçısı mısın?
2-3 kişi var galiba. Ama piyano, aranje, beste ve tüm yapımı kendi yapan yok.
Kayıt aşaması da zevkli olmuştur, eminim…
Kayıt aşaması da bir buçuk gün sürdü. Aslında çok kısa, bir albüme aylarca hazırlanılıyor normalde ama ben notalarım, parça türlerim falan her şeyimi önceden hazırladığım için, hiçbir şeyi son ana bırakmadım, riske atmadım.
Başarılarının devamını diliyorum sevgili Eda. Seni tanıyor olmaktan çok mutluyum, mutluyuz.