RöportajYeme & İçme

SOFRA MUHABBETİ: Biraz Yaşam… Biraz Yemek…

Sibel KÖROĞLU - MegaPlus Dergisi Genel Yayın Koordinatörü

Sibel KÖROĞLU

MegaPlus Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

Fotoğraflar:Gökhan Toprak

Bu kez konuklarımız Psikolog KUTAY ÜRKMEN, TV Programcısı ve Spiker HAKAN URGANCI, Akademisyen Doçent Doktor ENGİN DENİZ ERİŞ. Muhabbetimiz “Zamanı Yönetmek” ve “Farklı İşleri Bir arada Yapabilme Becerisi” üzerine idi ama mesleklerinin üstadı bu üç beyefendi ile konuşmaya başladığımızda zamanın yetmediğini de gördük. Çünkü her biri ilgilendikleri pek çok konuya zaman ayırmayı başarabilen çok özel konuklar.

Kordon Ümitköy Balıkçısı KORAY MAYTALMAN’ın mükemmel ev sahipliği ile gerçekleşen Sofra Muhabbeti’mize buyurunuz efendim;

Sibel Köroğlu: Üçünüzü bir araya getirmek biraz zor oldu çünkü ortak uygun zaman yaratmak biraz zor. Çok teşekkür ediyor ve hoş geldiniz diyorum.

Kutay Ürkmen: Top bende galiba. Ben neler yapıyorum, biraz anlatayım isterseniz. Uzun süre özel sektörde çalıştım. Koç Grubu’nda yöneticilik yaptım. Sekiz yıl öncesiydi sanırım, “benim daha farklı bir şeyler yapmam lazım” deyip gemileri yaktım ve yola çıktım. “Gülümsemenin Büyüsü” adını taşıyan farkındalık ve motivasyon seminerlerim var. en son geçen hafta Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 695. sunumumu gerçekleştirdim. Ve 85 bin kişiye ulaştım.

Sibel Köroğlu: Neden gülümsemeyi seçtin?

Kutay Ürkmen: Hayatın içerisinde çok önemli olup da ihmal ettiğimiz bir unsur “Gülümseme”. Herkes önemiyle ilgili pek çok şey söylüyor ama hayatına geçirmeye kalkınca biraz ihmal ediyor. Bu konuyu seçmemin en önemli sebeplerinden biri de – biraz iddialı gibi gelebilir ama- Türkiye tarihinde bu kadar spesifik hazırlanmış tek eğitim başlığı Gülümseme. Eğitimler içersinde bahsedilse de ben başlı başına bu konuyu ele almak ve eğitimde bir alternatif yaratmak istedim. Türkiye’de bunu ilk kez gerçekleştiren benimdir diye tahmin ediyorum. Diğer yandan bir de anaokulum var; ona da yetmeye çalışıyorum.

Sibel Köroğlu: Bir başka tarafta da stand up programın var galiba.

Kutay Ürkmen: Evet, İstanbul BKM Mutfak’ta stand up programı yapıyorum. Ekim ayında tekrar başlayacak. Hürriyet Gazetesi’nde bir köşem var, onu hazırlıyorum. Hayatım koşuşturmayla sürüyor.

Engin Deniz Eriş: Bana “siz hocaymışsınız” diyerek hayretle bakıyorlar, ben de onların şaşırmalarına şaşırıyorum.

Hakan Urgancı: Birtakım kalıpların dışında olunca haklı olarak insanlar senin başka bir işin olduğunu düşünüyorlardır.

Engin Deniz Eriş: İşte ben o kalıpları sevmiyorum zaten.

Sibel Köroğlu: Akademik kariyerini biliyorum Sevgili EDE, Bilgi Yönetimi üzerine çalışmalar yapıyorsun. Peki, kendi zamanını nasıl yönetiyorsun?

Engin Deniz Eriş: Öncelikle yüksek bir motivasyon gerekiyor; benim içsel motivasyonum çok yüksek. Ama en önemlisi az uyuyorum.

Hakan Urgancı: En kıskandığım şey.

Engin Deniz Eriş: Güneş doğduktan sonra beni uyurken göremezsiniz. Bazen sabah dokuzda arayıp “erken oldu ama…” diye söze başlıyorlar, “Yooo ben altıdan beri ayaktayım” diye cevaplıyorum. Az uyumak önemli. Bir de bazı şeyleri planlı yapıyorum. Neyi, ne zaman yapabilirim diye titiz düşünüyorum. İzmir’de yaşamanın bir avantajı bu belki de. Mesela sabah Alsancak’ta derse girip, öğlen Bornova’daki işimi halledip tekrar dersime dönebiliyorum. Zaman, içsel motivasyon, planlı olmak, az uyumak ve çok kahve.

Sibel Köroğlu: Geceleri de gezmeyi seviyorsun takip ettiğim kadarıyla.

Engin Deniz Eriş: Gece kaçta dönersem döneyim sabah en geç dokuzda kahvaltımı yaparım.

Biz tam muhabbete girişmişken Ümitköy Balıkçısı’nın muhteşem mezeleri ve ara sıcakları masamızda arz-ı endam etmeye başladı. E ben de, konuklarımla Sofra Muhabbeti’nin tadını çıkarmak üzere söyleşiyi yemek konusuna çevirdim.

Sibel Köroğlu: Engin Deniz’in menemeni çok iyi yaptığını biliyoruz mesela.

Hakan Urgancı: Aaa ben de iyi yaparım menemeni.

Kutay Ürkmen: Ben de iddialıyım menemen konusunda.

Sibel Köroğlu: Bir dahaki buluşmamızda ben sizi bir mutfağa sokayım o zaman.

Kutay Ürkmen: Sen bize bir süre ver; hangisini kimin yaptığını tabakların altına gizli olarak isimlerimizi yazarak değerlendirelim.

Hakan Urgancı: Ben yine de deniz mahsullerini pişirmeyi tercih ederim. Özellikle deniz ürünlü makarna. Her gün deniz mahsulü yiyebilirim. Uzak Doğu mutfağı da beni hep çeker.

Sibel Köroğlu: Turizm okuduğunuz için dünyaya daha dönük olabilir misiniz seçimlerinizde.

Hakan Urgancı: Turizm okudum ama eğitimimle ilgili küçük küçük işler yaptım. Dolayısıyla pek de turizmci olduğum söyleneme. Ankara’da delüks bir otelin gece müdürlüğünü yaptım. Sports International’da resepsiyonistlik yaptım. Okulda küçük küçük turlar düzenledim. O kadar.

Sibel Köroğlu: Hayatınıza hemen televizyon girdi, doğru mu?

Hakan Urgancı: Son sınıfta Güney Oğuz’dan diksiyon dersleri almıştım. Mezun olunca bir arkadaşım “gel sana bir torpil yaptırayım” deyip Kanal 1’e beni sokacağını söyledi. Üç gün Kanal 1’in kapısında bekledim. Meğer arkadaşım torpili unutmuş; sonrasında kendi hakkımla girdim. Böylesi da iyi oldu tabi ki benim için. Televizyon hayatı başlamış oldu.

Sibel Köroğlu: Şu an İzmir’in kendisine ait bir kanalı yok; ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Hakan Urgancı: Çok üzücü bir şey. Benim iletişimle ilgili öğrencilerim var eğitimlerde tanıdığım, onları motive edemiyorum. Hiçbir seçenekleri yok. Tavsiye istiyorlar, veremiyorum. “Yok ki” demek çok üzücü.

Sibel Köroğlu: İzmir kanalına sahip çıkmayı neden başaramıyor?

Hakan Urgancı: İzmirliler İzmir’e dışarıdan gelenler kadar inanmadıkları için. Dışarıdan gelenlerin umudu var çünkü. Bizde “öğrenilmiş çaresizlik” olduğu için.

Engin Deniz Eriş: İzmir iş dünyası danışmanlıklarını bile İstanbul’dan alıyor.

Sofra Muhabbeti, Psikolog KUTAY ÜRKMEN, TV Programcısı ve Spiker HAKAN URGANCI, Akademisyen Doçent Doktor ENGİN DENİZ ERİŞ. Kordon Ümitköy Balıkçısı KORAY MAYTALMAN, MegaPlus Dergisi 26. Sayı

Kutay Ürkmen: Benim bu konuyla ilgili trajikomik bir anım var. İzmir’den bir firma sunum için beni aradı. Görüştüm, bütçeyi hazırladım, gönderdim. Üç dört gün sonra İstanbul’da freelance olarak hizmet verdiğim bir firma beni aradı ve aynı tarihte bilmemkaç kişilik bir sunum talep edildiğini belirttiler. Ben aynı firma olduğunu anladım. Sonuç? Sunumumu İstanbul üzerinden satın aldılar. Sunumumu gerçekleştirdikten sonra İK müdürleri ile konuştum ve kendisine “Sizin firmanız beni aramıştı, haberiniz var mı” diye sordum. “Haberimiz yok, biz sizin sunumunuzu İstanbul’daki bir firmadan duyup temasa geçtik. Maalesef biraz İstanbul merakımız var.” dediler. Sunumun daha iyi olabileceğini düşünmüşler.

Sibel Köroğlu: Bir İzmir kanalınız olsaydı ne yapmak isterdiniz?

Hakan Urgancı: İzmirli işadamları böyle bir işe –zararına bile olsa- girmek zorundalar. Mesela Çeşme’yi iyi kullanmıyoruz, İstanbullular kullanıyor. TV kanalını gücüm olsa Alaçatı’ya kurardım; yaz kış dolu Alaçatı.

Kutay Ürkmen: İzmirli Alaçatı’dan yeterince nemalanamıyor.

Hakan Urgancı: Evet, sadece İstanbullular nemalanıyor. Orada hem çekimler yapar hem de farklı eventler düzenlerdim.

Sibel Köroğlu: Bir Kelime, Bir İşlem… Hepimiz çok severek izledik. Bir dönem siz de sundunuz.

Hakan Urgancı: Evet, şu an maalesef yok ama ne zaman koysan hoplatır. Çarkıfelek gibi ölümsüz bir format. Çok fanatik izleyici kitlesi var o programın. İlk ben espri yaptım o programda, kızdılar. İzleyiciden mektup geldi “Espri yapmasın, konsantre olamıyoruz” diye, eleştiri aldım.

Sibel Köroğlu: Gezmeyi seviyorsun EDE. Ve bu gezmeler için de hazırlanıyorsun.

Hakan Urgancı: EDE bir yerde yoksa orası ya açılmamıştır, ya yoktur ya da bilinmiyordur. Ya da orası hiç tutulmayacaktır. Adam başlı başına PR benim için.

Engin Deniz Eriş: Utandım. Konseptli etkinlikleri seviyorum. Bunlara giderken de özen gösteriyorum. Kırmızı giyilecekse ben de kırmızı giyiyorum.

Hakan Urgancı: Konseptli organizasyonların pek de tadını çıkartmayı bilmiyor bence İzmirliler. Gelip yiyor, içiyor ve fotoğraf çektirip, bol bol paylaşıp, işim bitti diye maksimum 22.00’de gidiyorlar. Eğlenmek isteyen üç beş kişi kalıp gecenin keyfini çıkartıyor. Dans bile etmiyor İzmirliler, farkında mısınız?

Engin Deniz Eriş: Evet, İzmirli dans etmiyor. Konseptlere de uymuyor. Bu yıl kırkıncı yaş günümde konsepti “pırıltı / pul” olarak belirledim. Çok özendim, hazırlandım. “Ne giyeceğiz” diye bana soranlar oldu. Üstelik de bayanlar. Genellikle çekiniyorlar.

Hakan Urgancı: İzmir çok büyük bir paradoks. Türkiye’nin en batısındaki en güzel il olmakla övünüyor ama büyüyemiyor. Alışkanlıklarından sıyrılamıyor.

Engin Deniz Eriş: İzmir’de herkes birbirine karşı olmadığı gibi bir tarz yansıtıyor. Zengin olmadığı halde zenginmiş gibi, entelektüel olmadığı halde entelektüelmiş gibi, okumadığı halde okuyormuş gibi görünmeye çalışıyor.  Okumadığı kitabı kahvesiyle beraber sosyal medyada paylaşan pek çok kişi tanıyorum. Mekanlara gittiğinde dans etmemeyi bir “coolluk” gibi görüyor ve duruyor. Oysa İstanbul’da her şey bambaşka. Deli gibi dans ediyor, ortamın keyfini çıkartıyorlar.

Kutay Ürkmen: Bir satış eğitimde hocam bir şey anlatmıştı. Dünya bira zirvesi yapılıyor, tüm bira firmalarının en üst yöneticileri bir arada. Akşamüstü tüm oturumlar bittikten sonra A bira, B bira ve C bira markalarının CEO’ları çıkışta bir bara gidiyorlar. A bira CEO’su A’yı, B bira CEO’su B’yi istiyor. C CEO’su kola sipariş ediyor. Kendisine neden bira içmediğini sorduklarında, “baktım siz bira içmiyorsunuz, ben de içmeyeyim dedim” diye cevaplıyor. Bunu da biraz kafamız dağılsın diye anlattım.

Sibel Köroğlu: Ülkece zor günler yaşıyoruz. Hiçbir zaman bizim için kolay olmadı ama sanki bu dönem biraz daha sihirli formüllere ihtiyacımız var. Ne önerirsiniz okurlarımıza?

Kutay Ürkmen: Hayatımız o kadar çok dolu ki gerekli ve gereksiz şeylerle, insan birbiriniz aramayı atlıyor. Halbuki sebep gerekmez birilerini aramak için. Ben bunu uzun süredir haftada bir kez yapıyorum. Telefon rehberimi Rus Ruleti şeklinde çevirip kimde kalırsa o numarayı hatır sormak için arıyorum.

Hakan Urgancı: Vaaay, demek sen Rus Ruleti oynuyordun. Ben de beni merak ettiğin için arıyorsun sanıyordum; demek rulet kurbanıymışım.

Kutay Ürkmen: Arayıp nasılsın diye sorduğumda çok şaşırıyorlar.

Hakan Urgancı: “Nasılsın” sorusuna o kadar alışık değiliz ki… Benim de var bir iki önerim. Ben mesela Öğretmenler Günü’nde, hayatımda bana kim ne öğrettiyse, arayıp teşekkür etmişimdir. Eski kız arkadaşım, dostum, öğretmenim, herhangi bir statü belirlemeksizin ararım; çünkü mutlaka herkesten bir şeyler öğrenmişimdir. Gün içinde kendimi zaman zaman negatif duyguda hissederim. Bunu azaltmak için bir şey uygulamaya başladım ve yararını da gördüm. Her negatif olduğumda kendime bir ceza puanı uyguluyor, bu puanları paraya çevirip, her ay sonunda bu paralarla bir hediye alıp sevdiğim bir kişiye hediye ediyorum. İlk başta 20 lira ceza puanı ile başlamıştım, baktım ki maaş eriyip gidiyor cezalarla, bütçeyi daralttım. Ya da daha az negatif olmayı başardım.

Engin Deniz Eriş: Ben çevremdeki negatif etkilerden uzaklaşmayı tercih ediyorum. Pandora’nın Kutusu gibi bir insanım, herkes yaşadığı negatifi benimle paylaşıyor. Ben iyi olursam çevremdekiler de iyi oluyor. Temiz hava bana çok iyi geliyor. Derin derin nefes alıyorum. Kendimi çikolataya boğuyorum. Modumu tavan yapacak Abba’nın Mamma Mia gibi birkaç sevdiğim parça var, onları dinleyim şarj oluyorum.

Sibel Köroğlu: Bu muhabbetin sonu gelmez beyler, biliyorum. Bir başka zaman yine bir araya gelip devamını getirelim. Hepinize çok teşekkür ediyorum.

Sibel KÖROĞLU

MegaPlus Dergisi Genel Yayın Koordinatörü

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu