Röportaj

Rengahenk Bir Ruh: Huriye Erman Öztin

Benan Bilek ile Biz Bize, MegaPlus Dergisi

Benan BİLEK ile Biz Bize

Onu Mutfak Girit markasının sahibi olarak tanıdım. Ama bildikçe, kendisiyle inanılmaz keyifli zaman geçirdikçe ne kadar dolu, ne kadar renkli bir kişilik olduğunu keşfettim. Keşfettikçe şaşırdım, daha çok sevdim. Çok çalışkan, çok derin ve çok kadından yana bir kadın Huriye Erman Öztin. Sevdiğine dört elle sarılan, sarılırken de boğmayan enerji topu. İyi gelen, paylaşan, bir o kadar da güzel ve özenli. İnsanlara dokunmayı, el uzatmayı, yol açmayı yaşam ilkesi edinmiş, sıcak, neşeli ve tatlı Huriye… Az uyuyor, çok okuyor, çok paylaşıyor. Ankaralı ama kendi deyimiyle “Canım İzmirli”. Ev yemeklerinin İzmir’deki vazgeçilmez adresi Mutfak Girit’te, hayatı tırmalayarak yürümüş ama kavgasız gürültüsüz, kabullenerek ve yaşamdan ders çıkartarak bugünlere gelmiş Canım Huriye’yle biz bize konuştuk… O, çok acayip bir kadın.

Önce Mutfak Girit tabi ki; tanışma nedenimiz. Yemek işine ne zaman nasıl girdin?

2006 yılında bir iş kazası geçirdim. Çalıştığım bankadan kadınlar yüzünden atıldım.

Gerçekten mi? Ayak oyununa mı kurban gittin yani?

Aynen.

Sen onun için “Biz Bize Kız Muhabbeti”mi izlerken hep onaylarcasına başını sallıyordun benim konuşmalarımda.

 E tabi. Birinci dereceden biliyorum bir kadının bir kadına neler yapabileceğini. Bankadan çıkartıldıktan sonra kendi başıma, kimsenin iki dudağı arasında kalmadan çalışmak istedim. Yemek yapmayı seçtim. Başlangıçta bu kadar büyük bir yer düşünmemiştim ama bu hale dönüştü. 2006’nın sonunda karar verip 2007 ortalarında Mutfak Girit’i açtım.

Yemeklerini bizzat pişirerek…

Evet. Daha sonra birkaç kişi aldım yanıma, onlar benim reçetelerimle pişirmeye başladı. Ama ben sabahtan akşama kadar hep işimin başında oldum. Burayı gerçekten hayatımı idame ettirmek için açtım. Dükkanım olsun, önünde oturayım, arkadaşlarımın geleceği adresim belli olsun ama ben işle hiç ilgilenmeyeyim diye bir düşüncem hiç olmadı. O nedenle de on iki yıldır burası devam ediyor.

Yemek işi için uzun bir süre. Nasıl dayandın?

Evet çok uzun. Yoğun ve uzun bir öğlenimiz var. Akşam sekiz buçuğa kadar açık burası. Hatrı sayılır bir paket servisi kitlemiz var. Sadece işyerleri değil, evlere de yoğun servis yapıyoruz. Alsancak semtinin bekarları, evinde davet verenler, yemek yapmayı tercih etmeyip ev yemeklerini sevenler için çok bilinen bir adresiz. Sabah yedi buçukta kapımızı açıyor akşam sekiz buçukta kapanıyoruz.

Savaş boyalarımı sürmeden güne başlamam

Huriye Erman Öztin Röportaj, Benan Bilek İle Biz Bize, MegaPlus Dergisi 27. Sayı
Huriye Erman Öztin

Bu kadar yoğun bir tempoda çalışırken nasıl bu kadar güzel olmayı başarıyorsun? Ben seni hiç özensiz görmedim. Sabahın köründe de böyle bakımlısın…

İçimden böyle geliyor, ne yapayım. Küçükken annem beni bakkala göndermek isterdi. Hemen üstümü değiştirirdim, saçımı başımı toplardım, biraz süslenir öyle giderdim. Annem “nereye gidiyorsun” diye sorardı, “o mu var, bu mu var, kime süsleniyorsun?”. Kimseye. Kendim için süslenmeyi çok seviyorum. Ben evde kahvaltı yaparken de, yalnız olduğumda da süslenmeyi seviyorum. Takıp takıştırmadan duramıyorum. Yatağa da öyle yatıyorum.

Şaka? Ful aksesuar yani?

Aynen. Seviyorum arkadaşım. Kendimi iyi hissediyorum. Ben hep böyleyim. Kendimi güne böyle hazırlıyorum sanırım. Bu biraz da kuyruğu dik tutmakla ilgili bir şey. Hep savaş boyalarımı sürüp hayata öyle çıkıyorum. “Dost var, düşman var, sen hep hazır ol Huriye” diyorum. Hayat felsefen şu: Köşeden kimin çıkacağı hiç belli olmaz. Bu sevgili falan anlamında değil; dost çıkar, iş çıkar, fırsat çıkar; hep hazır olmak ve karşılamak lazım. “Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bil” felsefesindeyim. Her daim bakımlı, mis gibi olmayı seviyorum açıkçası.

Kendinle uğraşmayı seviyorsun…

Kendi yolumu bulmak, kendimi iyileştirmek için çok uzun yıllardır Tasavvuf ile ilgileniyorum. Okuduğum kitaplardan birinde “Özen ki özenilesin” diyordu. Bu yüzden yaptığım her işe özeniyorum. Ama bu her işi aşkla yapmak değil, her yaptığın işe özenmek. Bu bana güç kuvvet veriyor, bir anda enerjim çoğalıyor, yükseliyor.

Az uyuyorsun bildiğim kadarıyla…

Çocukluğumdan beri hep az uyuyorum. Çünkü gece kafam çok iyi çalışıyor. Aktif bir gündüz hayatım var, geceleri ise bana ait. Sessizliğin gücüne inanıyorum. Sessiz bir yerde, uyaranların hepsinden uzaklaşıp kendinle kalmak muhteşem bir his. Sessiz ve yalnız kaldığında sessizliğin içindeki o düzeni, çoksesliliği görüyorsun. Her şeyi daha iyi ayırt ediyorsun. Gece daha net oluyorum. Kendimle kalıyor, sorularımı cevaplıyorum. Ve bütün kararlarımı da gece alıyorum. Tüm projelerim gece çıkıyor. Sabah olunca da uygulamaya geçmek kalıyor.

Mutfak Girit, ilk günden beri anne tadında yemeklerin, zeytinyağlıların, ille de köftelerin baş durağı oldu. Önemli isimleri ağırladın, devamlılığı olan bir mekan. Böyle bir markanın sahibi olmak nasıl bir duygu?

Valla çok zorluğu oldu. Çok düştüm kalktım. Dizlerim yaralandı ama zaten hayat da bu yaraları sarıp yeniden ayağa kalkmak ve yoluna devam etmek değil mi? Genelde hiçbir işimde birini örnek alıp da yola çıkmayı sevmiyorum. Zaman zaman ilham kaynaklarım oluyor tabi ama kimseyi bire bir kopyalamadım ben. Kimseye gıpta da etmedim bu işle ilgili. Hayatta gıpta ettiğim iki şey var; çok okuyabilen insanlar ve çok yabancı dil bilen insanlar. Onun dışında ben hep kendi yolumu çizdim. Herkes kafasına bir şey koyduğunda ve o konuyla ilgili çok emek verdiğinde hedefine ulaşabilir. Bu biraz da kişinin enerjisiyle ilgili bence. Burada çok zorluklar yaşadım. işi açtıktan kısa süre sonra boşanma olayı yaşadım. Çocuğum çok küçüktü; onunla ilgilenmem, onu tek başına büyütmem, kendisine iyi vakit ayırmam ve bir yandan da işi oturtmam gerekiyordu. Ama yanımda bana destek olan ve beni motive eden çok iyi insanlar vardı. Çok inançlı bir insanım; hiçbir zaman derinlik sonsuz değil. Bir şekilde evrilip yukarı çıkabiliyorsun. Her tökezlediğimde “bundan sonra daha güzel bir şeyler olacak” derim kendime. Bu işi yapmak isteyen kadınlardan “Erkeklerin dünyasında çalışmak zor mu?”, “Hiç mobinge uğradın mı” diye soran çok oldu ama ben kadın olarak hiç böyle bir şeyle karşılaşmadım. Beni acayip zorlayacak bir şey yaşamadım. Ne kadar dik durduğun ve hayata ne kadar dört elle sarıldığınla ilgili bu sanırım.

Senin saydam bir duvarın vardır ama…

 Var evet. Benimle ilişkide olan herkes en iyi arkadaşı olduğumu düşünür. Çünkü insanlara hep “önce insan” oldukları için değer veriyorum. Statüsüz, mevkisiz, maddi herhangi bir hesap olmaksızın. Biz kadın erkek diye ayrılabiliriz ama sonradan edinilecek din, dil, ırk olarak ayrılamayız. Statü ve maddi durumlarımız da bizi birbirimizden farklı kılamaz. Hepimiz insanız. İyi olmak için bu dünyaya gelmişiz. İyi olunca da hayat size karşılığını mutlaka veriyor. Elbette sınırlarım var. istediğim kişiler benim çok yakınımda olabilir, istemediklerim ise sınırın karşısından bakakalır. Beni seven çok sever, sevmeyen hiç sevmez. Sözlerime çok dikkat ederim; çünkü sözler vücut bulup. Yaptıklarıma özen gösteririm. Yemek ya da bir şeyler yazmak, bir arkadaşımla vakit geçirmek ya da ona yardımcı olmak, konu ne olursa olsun yapabileceğimin en iyisini yapmak isterim. Olduğum durumdan mutluyum ben. Mutlu olmak da bu kadar sade ve net aslında.

Reçetelerin de senin gibi sade, değil mi?

Anne usulü yemekleri seviyorum. Sadece Girit değil aslında Ege mutfağı burası. Her evde pişebilen yemekleri sunuyorum müşterilerime. Çok soslu, alengirli yemekleri sevmem ben. Ne yediğimi görmek isterim. Bir şey lezzetliyse onu sosa baharata boğmanın bir anlamı yok bence. Sağlıklı, basit ve doğal yemek. Katkı maddelerinden de kaçınarak. Dünya trendi bu artık ama biz zaten yıllardır böyle yiyor ve ikram ediyoruz.

Otları motları tanıyorsun, değil mi?

Hepsini tanır, bilirim. Ne, nasıl ve neyle gider, onu da bilirim.

Bu yüzden de pek çok festivalde konuşmacı, hatta pişirici olarak yer aldın değil mi?

Evet. Mesela İstanbul’da Nedim Atilla ile birlikte üç beş sene üst üste mübadele mutfağı yaptım. Mutfak Dostları Derneği üyesiyim; onların yemeklerinde, etkinliklerinde bulundum. İzmir’i ve mübadele mutfağını başkalarına lezzetleriyle yaşatmak çok değerli oldu benim için. Markama ve tanınırlığıma da katkısı oldu bu etkinliklerin.

İtalya’ya da gittin Ege Mutfağı ile, değil mi?

2010’da İtalyan Hükümetinin davetlisi olarak “Slow Food” konseptiyle Torino’ya gittim. İzmir’den üç kadındık; Handan Kaygusuzer, Pelin Umuroğlu ve ben. Çok gurur verici bir etkinlikti. Çok iyi ağırlandık ve güzel de iş çıkarttık. İnsanlar yaptıklarımızın karşısında hayretler içinde kaldılar. O kocaman kabakları, biberleri farklı farklı yemeklerde kullanmamızdan çok etkilendiler. Tabi ki malzemelerimizi yanımızda götürmemiştik ve onların ürünleriyle muhteşem lezzetler çıkarttık.

Zorlandınız mı?

Malzeme aynı değil. Çok zorlandık. Ama kadın kafası illa ki çözüyor. Mesela pilav yapmak isteyip de ilkinde başaramamak çok komikti bizim için. Ama pirinç risotto pirinci, ne yapsan bizim pilav gibi olmuyor. Sonra onun da matematiğini çözdük. Karnıyarık yaptık kocaman patlıcanlarla; kayık gibi oldu. Keyifliydi.

Yoruldun mu Huriye?

E yoruldum ya. Aslında bu yorgunluk değil da sanırım biraz da başka şeyler yapma iteğiyle ilgili. Hayatıma yeni şeyler katmayı, kafamdaki projeyi hayata geçirirkenki heyecanı seviyorum ben. Ne kadar planlı programlı olursan ol bazen yeni bir şeyler için yer açmak gerekiyor yaşamda. Beni iş yormuyor, ülkenin konjonktörü yoruyor. Bir sonraki gün için güvende olmama hissi kalbimi yoruyor. Bu ülkede pek çok şey hayal kurmamıza engel oluyor. Hayallerimi onlara kaptırmamak için dik durmaktan yoruldum. Ama ben hep kendi hayatımın merkezi ve efendisiyim diyorum ve gücümü Yaradan’dan alıyorum. Hiçbir faniye de bu konuda taviz vermiyorum. Tek başına insan çok şey, aynı zamanda da hiçbir şey. Hiçbir kimse sizi yıkamaz, siz sadece kendinizi kendiniz yıkabilirsiniz.

Huriye Erman Öztin Röportaj, Benan Bilek İle Biz Bize, MegaPlus Dergisi 27. Sayı
Huriye Erman Öztin

Çevresini bu kadar besleyen bir kadın nereden besleniyor?

Müzik dinlemeyi, şarkı söylemeyi, kitap okumayı çok seviyorum. Pop, caz, tasavvuf müziği; iyi olan her müziği seviyorum. İyi bir müzikle bana her şeyi yaptırabilirsiniz. Çok çeşitli ve farklı kitaplar okuyorum. Ruh halime göre aynı anda farklı kitaplar okuyabiliyorum. Kendime hiç sınır koymamaya çalışıyorum. Bir çitin üzerinde oturmuşum da önümde sapsarı çiçek tarlaları var ve sonsuza dek uzanıyor sanki. Her şeyi yapabilirsin diyorum kendime. Ufuk çok geniş. İmajinasyonlar yapıyorum. Meditasyon yapıyorum. Senelerdir reiki ile uğraşıyorum. Enerji çalışmaları yapıyorum. Dua ediyorum. Bunların hepsi beni güçlendiriyor. Ufak tefek takılar yapıyorum, taşlara dokunmak beni rahatlatıyor. Taşların enerjisine inanıyorum. Ve arkadaşlarımla birlikte olmayı çok seviyorum. İlle benim dükkanıma gelmeleri gerekmiyor onlarla beraber olmak için. Bana alo diyen ve benimle olmayı isteyen herkesin yanına gidip saatlerce vakit ayırabiliyorum. Karşılıklı enerji alışveriş değil midir bize hep iyi gelen?

Ev hayatın kaç kişi?

Bir oğlum var. İki yıldır evliyim. Eşimden de bir oğlum var. İkimizin oğlu da aynı yaşta. İki ergenim var yani. İki oğul, bir eş, Salem diye bir erkek kedim, Rıza adında bir erkek kuşum var. Etrafım erkeklerle çevrili. İyi ve anlayışlı bir eşim var. En iyi dostum, arkadaşım. Onunla biraz az konuşsak üzülüyor ve hasta oluyorum. Gerçekten bana iyi gelen, beni motive eden, iyileştiren bir adam o. Tam bir yoldaş. İnsanın mutlaka bir yoldaşı olmalı hayatta; üzmeden, yıpratmadan, birlikte yürümekten keyif aldığın, seni tamamlayan, sana inanan, güvenen, yol açan bir adamın, iyi gelen bir yoldaşın olmalı. Senin deyiminle bilinçli tüketiciyim ben. Aşk da, sevgi de büyük bir emek. Birbirlerinin sınırlarına girmeden aynı ortamda nefes almayı becerebilmek çok değerli ve önemli.

Sen projesiz durmazsın? Ne var kafanda bu aralar?

Aslında yaklaşık on beş yıldır uğraştığım bir şeyler var. işten ayrıldıktan sonra kendime terapi için başladığım takı dünyam var benim. Şu an evde iki dükkan açabilecek kadar takı malzemesi var. Arkadaşlarıma hediyeler yaparak başladım. Şimdi bunları daha çoğalttım. Sadece yaptıklarım değil, yurt dışından da getirttiğim takılarla bir instagram hesabından satışa sunacağım. Şu anda marka çalışmasını yapıyoruz. Bu bana iyi gelen bir hobi idi, şimdi işe dönüşecek. Şifa sözcükleriyle, taşların özellikleriyle, iyi niyetler yükleyerek satışa sunacağım.

Ne zaman açmış olacaksın takılarını bizlere?

Aralık ayında hediyelerini bizden alabilirsin.

Benim çok kadınım var anacım; ben de onlara alacağım, onlar da bana alacaklar. Çok sevindim açıkçası. Hayırlısı olsun. Yeni markan hayırlı uğurlu olsun.

Tabaklarda, sofralarda, bulunduğu her ortamda, sosyal medya paylaşımlarında, dokunduğu her insanda mucizeler yaratan, mucizelere inanan sevgili Huriye’ye, senin dilediğin gibi olsun: “Muhteşem ve mucizelerle dopdolu geçsin günün ve dahi ömrün, sevgiyle ve aşkla…”

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu