Röportaj

BURÇAY GÜNGÜLER: Özgür Ruhlu Yardım Kelebeği

Benan BİLEK ile Biz Bize

Benan Bilek ile Biz Bize, MegaPlus Dergisi

Benan BİLEK ile Biz Bize

Ankara doğumlu, çocukluğu İstanbul’da geçen bir İzmirli. İletişim mezunu. Okuduğunu hayatına ve mesleğine geçirebilenlerden.

Büyüdükçe, yeni yerler keşfettikçe yaşadığımız yerin sadece “dünya” olduğuna kanaat getirdi. Ve dünyada görmesi gereken pek çok yer olduğuna inandı. İnsanları ve yeni kültürleri hep çok sevdi o yüzden uzmanlık alanı iletişim olsa da üniversitede turizm alanında çalışmaya gönül koydu. Şartlar onu kurumsal hayatta farklı sektörlere sürükledi. Gezmek tutkusundan hiç vazgeçmedi. Ruhu bir kelebek gibi, daldan dala konuyor; o yüzden bir destinasyona giderken hooop aklından diğer bir noktayı belirliyor. Sıkı plancı. En çok ruhu bedenine dar geldiğinde kendini sokaklara atamamaktan şikayetçi çünkü hafta içi 8-18 işinin başında. Küçük iyilik fikirlerini seviyor. Gönüllü çalışmalara katılıyor ve Türkiye Görme Özürlüler Yönetim Kurulu üyesi.

Proje insanı olmak nasıl bir şey? 

Böyle anılıyorsam ne mutlu bana. Aslında okul yıllarından 5N1K konusu hep cevap aradığınız sorular. Her bir proje çok değerli emek ve bilgi içeriyor. Hedef odaklı olmak, zamanlamalara özen göstermek, iletişim konusunda doğal olmak ve kendi kendini motive etmek ve projeyi birlikte hayata geçirdiğiniz kişileri ön yargısız dinlemek ve güven telkin etmek sizi kendiliğinden proje insanı yapıyor sanırım.

İletişim okumanın ve meslek olarak da bunu sürdürmenin özel yaşama yansımaları nasıl oluyor?

Hayatımda olanlar aynı fikirde mi bilemem ama benim açımdan çok olumlu. Her pencereyi iletişim odaklı aralıyorsunuz. İlk adım sakince dinlemek. Sadece o kişiye konsantre olarak dinlemek. Geçen gün bebek dolaştıran bir baba gördüm. Çocuk bebek arabasından babasına bebekçe bir şeyler anlatıyor, baba arabayı iterken bir yandan telefonu ile sosyal medyada dolaşıyor. “Ah,” dedim içimden, “neden elinde telefon var sevgili baba? Dijital olarak dikkatini neden bölüyorsun? Çocukcağız sana diyor ki, gözlerimin içine bak ve benimle ilgilen, agucuk yapmak için bana güzel sözler söyle.”

Arkadaşlarla iletişimde de söz kesmeden dinlemek çok önemli. İkinci adım yargılamadan dinlemek. Çok rastlıyoruz buna. Bana göre, topluma göre hep ikincil kişilere göre yorumluyoruz anlatılanları. Kodlamalar ve genellemeler aslında yargısız infaz oluyor. Halbuki karşımızdaki bizden bunu beklemiyor. Ve en sonunda geri bildirim. Aynı fikirde olmayabilirsiniz bunu usulüne uygun olarak dile getirmek çok da zor değil. Ki hep derim ister doktor olsun, ister garson ya da mühendis hangi meslek olursa olsun “iletişim” önemlidir. Ve bir de gülümsemek. Büyük bir anahtar ve bulaşıcı.  

Burçay GÜNLÜGÜLER ile özel röportaj, Benan Bilek ile Biz Bize, MegaPlus Dergisi 24. Sayı

Sosyal sorumluluk projelerinde hep karşılaşıyoruz. Bu güne kadar pek çok SSP’ye emek verdin değil mi? 

Sorumluluk deyince benim için akan sular durur. Çünkü herkesin kendine, ailesine, çevresine ve yaşadığı topluma karşı sorumlu olduğunu düşünüyorum. Bunun için de taşın altına elini koymak gerekli.  Sivil Toplum Kuruluşları gönüllüleri ile birlikte tüzüklerinde yer alan hedeflere uygun olan konulara yön verebilecek güç ve kapasitede. Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı ile yolumun kesişmesini ben işten eve, evden işe gidip gelirken toplum için faydalı ne yapıyorum diyerek sağladım. Kurucu üye ve yönetim kurulu üyesi olarak farklı projelere destek oldum. İZKA ile ortak yönetilen hibelerde görev aldım. Hayatımın kahramanı rahmetli Gültekin Yazgan ve sevgili eşi Tülay Yazgan yaşam enerjisi olarak hayatımda yer aldılar. Maratonda nasıl bağış toplanabileceğini, kitlesel fonlama projelerini öğrendim. Sonrasında Yeni Asır’da çalışırken bir de baktım ciddi bir kadın gücü söz konusu. Orada kadınlara yönelik projelerde görev aldım. Sonrasında profesyonel olarak KİTVAK Kemik İliği ve Transplantasyon Vakfı’nda çalışmak ciddi bir deneyimdi. Herkes emekli olunca bu tarz yerlerde çalışabileceğini düşünür. Aslında Sivil Toplum Kuruluşları’nın da bizim gibi profesyonellere ihtiyacı var. Orada SMS projesi ve Konuk Evi inşaatı için farklı kampanyalar düzenledik. Sorumluluk bilincinin küçük yaşta gelişmesi bence çok önemli. Bencil olmayan, paylaşımcı gelecek için bu gerekli. İyilik yapmak çocuklarda ve ergenlerde şükran hatta empati duygusunu geliştiriyor. Endorfin hormonu salgılıyoruz daha iyi ve enerjik hissediyoruz.

Kelebeklere olan ilgini biliyorum. Yaşamı bir gün olan bir hayvana bu sevgi nerden?

Kelebekler bana Loesje’nin şu sözünü hatırlatıyor;” Bütün insanlar renklidir. Yoksa onları göremezdik. Kelebekler de öyle hepsi ayrı renklerdeler. Hepsinin ayrı güzelliği ve özelliği var. İnsanlar da öyle değil mi? Hepimiz ayrı meziyetlere sahibiz. Elbette görmesini bilirsek. Bir de hareket kabiliyetleri beni etkiliyor. Bir gün bir çiçekte, bir gün diğerinde. Ben de keşfetmeyi çok sevdiğim için bu yönüyle aslında özdeşleştirdim kendimi. Hızlı, naif ve keşifçiler. Bir de “kelebek etkisi” diye bir gerçek var. Bir kelebeğin kanat çırpışının dünyanın diğer ucuna etkisi var.   

Peki yardım kelebeği nasıl oluştu?

Sivil toplum kuruluşlarını ve sosyal projeleri anlatan bir blog olmalı dedim. O amaçla öncelikle Yardım Kelebeği adında bir blog açtım, oradan duyurular için destek olayım istedim. Ama oradan bu duyuruları yapmak paylaşım ve sonrasında geri dönüşleri toplamak adına çok kolay ve verimli değildi. Kanal seçimi de önemliydi. Sosyal medyada facebook kullanımı açık ara bir numara. 

Platformun hedefi; “Bireysel gelişmeyelim, toplumsal gelişelim düşüncesi ile desteğe kişi- kurum ve kuruluşların mesajlarını yardım etmeye gönüllü kişi, kurum ve kuruluşlara duyurmak, onları sosyal ortamlarda buluşturmak üzere kurulmuştur. Bu gruba dahil olmak hoşuma gider derseniz o zaman siz de YARDIMKELEBEĞİ’ne dahil olun, hoşuma gitmez diyorsanız çabucak uçun.” İkinci el eşyaların değerlenmesi, burada ihtiyacı olan kişilerin destek bulması ya da sivil toplum kuruluşlarına yönlendirebileceğimiz kişileri ilgili STK’lara yönlendirmek gibi misyonlar var. Özü iyilik yapmak ve sosyal medyayı etkin olarak kullanmak. Proje sessiz ve sakince ilerliyor. İşlevsellik önemliydi bu noktada amacına ulaştı kendince.

Burçay GÜNLÜGÜLER ile özel röportaj, Benan Bilek ile Biz Bize, MegaPlus Dergisi 24. Sayı

Yardım Kelebeği dokunuşlarında “işte buna değdi” dediğin neler oldu?

Geçen hafta çok yakın bir arkadaşım ihtiyaçlı bir aile yayınladı. Hafta sonu bir araya geldik, o kadar kısa zamanda geri dönüş alıp ihtiyaç listesini tamamladık ki aile çok ama çok sevindi dedi. Bu çok yakın zamanda gelen bir paylaşım. Tamamen gönüllülük esaslı bir durum. Bir yerlerde mucize bekleyenler var, bir yanda da mucizeye vesile olmak isteyenler. Ben sadece açtığım bir sayfa ile aracıyım. Burada önemli olan karşılıksız olarak kalbini çağrıya açanlar aslında. Hiç tanımadığı bilmediği birileri için hareket geçmek yüce gönüllülük değil de nedir?

Ailece değişiksiniz biraz. Mesela eşin beyaz yakalı hayatını pat diye bırakıp bambaşka bir yola girdi. Eğitiminden başlayarak üstelik. Ne düşündün bu kararı ilk duyduğunda? Süreç nasıl ilerledi?

Hayallerinin peşinde koşmak çok güzel değil mi? Ve arkasından birinin nefes olup üflemek, ya da elinden tutup destek olmak gerekli. Bir fikir kalbe düştüyse o akıldan asla çıkmaz bana göre. Çok destekledim. Eşim mühendis ve en son üretim müdürü görevindeydi. Şimdi aşçı olma yolunda. Süreçlerin çok benzer olduğunu söylüyor. Ortada bir üretim var, zamanla yarış var ama birinin sonunda “Eline sağlık” cümlesini duyuyorsun diyor. Ki çok haklı, iş hayatında takdir ve ödüllendirme azdır. Mutfakta bu daha çok. Evet ona artık mutfağının üretim müdürüsün diyoruz.  Ona göre hayat bir meslek ile geçecek kadar kısa değil. Çok da haklı. Zaten detaycı, mükemmeliyetçi ve sabırlı bir yapısı vardı, e bir de hayali. Neden dursun? Konfor alanımızdan ödün vermemiz gerekiyordu. Cesur ve yürekli bir duruş için kızımla bize de destek olmak düşerdi. Birisi denemek istiyorsa dur demek kadar yaralayıcı bir durum olamaz bence. Uhde kalmamalı kimsenin içinde.  

Bir de güzel kızınız Beray’ı sormalıyım. Beray da pek rahat durmuyor senin gibi galiba?

Ah Beroş ya… Yeni kuşağın farkındalıklarına hayranım gerçekten. Hem kendileri hem de çevreleri ile öyle gözlemleri var ve bunu öyle güzel ifade ediyorlar ki. Z kuşağı ile yakından tanışmama sebep olan kişi. Sınırlarını ve net olarak ne istemediklerini biliyorlar. Kendin yap projelerinin sıkı takipçisi. El işlerine meraklı. Ben de olmayan bir merak bu ve evde dikiş dikebilen biri olduğu için çok sevinçliyim. Ne mutlu bana o da sorumluluk bilinci ile sivil toplum kuruluşlarında aktif görev alma bilincinde. Bu kış Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı kermesine hazırlandı ve mozaik çalışmalarını bağış olarak hediye etti. Küçüklüğünden beri devam ettiği resim çalışmalarında da yılsonu sergilerinde, değerli öğretmenimiz Azime Akbaş Yazıcı eserlerini bağışlamak konusunda onları yönlendirdi.  O kadar özel anlara tanıklık ki bunlar. Hayat dersleri dediğimiz, iletişim yönetimi dediğimiz ve en önemlisi sorumluluk bilincinin gelişmesi. Gel de Dalai Lama’ya katılma. Diyor ki; “Dünyanın daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Aksine bu dünyanın acilen ve her türden barışçı, iyileştirici, onarıcı, öykücü ve sevgi dolu insanlara ihtiyacı var.”

Sen hiçbir işinde kendini ön plana almadın, mutfakta olmayı seçtin ve ikinci kişi olmaya özen gösterdin. Bunu neden seçtin ve nasıl başardın?

Sanırım bu birazda meslek hastalığı. Sizin halkla ilişkilerinizi yapmanız gereken biri vardır ya da bir kurum; sizden önce o kişi ya da kurum önceliklidir. Bu noktada önce sizin ön planda olmanız yakışık almaz. Bir de bizim kuşağı düşün, gözleriyle konuşan kuşak. Fedakar, cefakar, sadık. Kuşak araştırmacısı  Evrim Kuran X’lere survivor diyor. Her şekilde ve bir şekilde ayaktayız. Ve en sevdiğimiz sözcüğün “sorumluluk” olduğunu belirtiyor. Başkalarının sorumluluğu benim için her zaman ön planda oldu. Biraz yapımda müsait. İsterim ki beni ben anlatmayayım, başkaları anlatırsa kıymeti var.

Kıskandığın bir proje olmuştur mutlaka. “Keşke benim olsa” dediğin işlerden örnekler versene biraz? 

Proje kıskanmak değil ama projenin iletişimini şu şekilde yürütmeseler dediğim noktalar oluyor. Sonuçta bir emek veriliyor. Destek bekleniyor. Bir önceki sorunda gizli aslında bu cevap. Projelerde ve sivil toplumda marka olarak sivil toplum ön planda olmalı. Egolar savaşmamalı. İşte en tehlikelisi. Bir de acıma duygusu ile harekete geçmek, bu da tehlikeli.  Bunla ilgili küçük püf noktalar var aslında.

Benim olsa dediğim ilerde bir hayalim var. Şu sıralar minik kıyaslamalar ile örnekleri inceliyorum. Çok ham ve proje halinde. Çocuk- kitap- öğretmen üçgeninde bir oluşum düşlüyorum. Neden olmasın. Şeker var, irmik var güzelce karışıp helva elbette yapılabilir. Sadece olgunlaşması gerekli.       

Şu anda Norm Holding Kurumsal İletişim Kıdemli Uzmanısın.  “İyi ki buradayım ve şunu yaptım” dediğin neler var o yapıda? 

Norm, 45 yıldır değerleri üzerinde yükselen ve gelecek için hayalleri olan bir yapı. Üniversite yıllarından beri çalışıyorum ve şanslıyım hep kendi alanımda çalıştım İzmir’de. Norm’da Kurumsal iletişim anlamında katkı sağlayan ilk kişiyim. Bu çok kıymetli. Sağlam bir alt yapı kurgulamak benim için önemliydi. Burada da sosyal sorumluluk anlamında güzel projelere imza atıyoruz. Çalışmak ve üretmek hele ki “iletişim” konusunun önemli olduğu bir iklimde çok önemli. 

Sen olsaydın Burçay’a ne sorardın? Sor ve cevapla bakalım.

Sorum; En büyük hayalin ne? 

Cevabım; Birden çok hayalim var ama Beray ile ortak olandan bahsedeyim. Birlikte keşfetmeyi çok sevdiğimiz için birlikte dünyayı keşfetmek ve bir dünya turu hayal ediyorum. Ve bloğum www.kelebekruhum.com da detaylıca bu ülkeleri paylaşmak. Özellikle bazı ülkeler var ki görmeyi çok istiyoruz. Bu arada bu ülkelerde gezerken gönüllü projelere katılmak da çok anlamlı olur. Rotanıza göre bunu çeşitli platformlar sayesinde yapabiliyorsunuz. Harika bir deneyim olacağına inanıyorum. 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu