ÖZEL RÖPORTAJ: SÜHEYLA YENGİ
Röportaj: İnanç Andaş
Fotoğraflar: Uygar Taylan
Kadim dostu Sezen Aksu’nun, kardeşi Aşkın Nur Yengi’den önceki vokalistiydi. Sonra asistanı oldu ve 20 yıl onunla aynı evde yaşayarak eli ayağı oldu. Pek çok Pop Star yarışmacısı onun şan dersleriyle performansına hazırlandı. Güçlü pek çok sesin ortaya çıkışında büyük emekleri var. Konservatuar mezunu ve şan hocası Süheyla Yengi, hayranlıkla takip edilen muhteşem seslerin gizli sihirli dokunuşu…
Süheyla Yengi kimdir, müzikle ilk tanışmanız nasıl gelişti ve müzik hayatınız nasıl ilerledi?
İlkokul 3. sınıfta öğretmenim Nermin Tüzer’in müziğe olan yeteneğimi fark etmesiyle başladı her şey. Ailemi okula çağırdı “Süheyla müziğe karşı çok duyarlı ne yapmayı düşünüyorsunuz?” dedi. Bu konuşmanın ardından kendimi mandolin çalmak üzere Fehime Ünlü adında çok ünlü bir öğretmenle karşı karşıya buldum. Mandolin çalmayı öğrendikten sonra kulağımın çok iyi olduğunu ve başka enstrümanlara da geçiş yapmam gerektiğini söylediler. Böylelikle keman çalmaya başladım. İlkokul 4. sınıftaydım. O zamanlar konservatuarlar sanat eğitimi veriyordu şimdiki gibi üniversitelere bağlı değildi. Bir taraftan öğretmenim Fehime Hanım beni konservatuara götürdü orada sınava girmemi sağladı. Şimdiki yarı zamanlı sistem gibi orada eğitime başladım. Çok uzunca bir zaman keman eğitimi aldım. Şimdiki Kadıköy Konservatuarı yani İstanbul Devlet Konservatuarı olan okulda eğitimime başladım. Uzunca bir zaman Macar asıllı bir hocadan keman eğitimi aldım ve oradan mezun oldum. Eş zamanlı olarak tabii ki ortaokul ve lise devam etti. Müzik hep hayatımda oldu. 14 yaşlarındayken Darbaş diye bir kemancının Çigan Grubunda keman çalmaya başladım. İstanbul’un en önemli müzikhollerinden Folie Berjel’de sahneye çıktım. Türk müziğine olan merakım sebebiyle Fatih’te Hüseyin Saadettin Arel’in 1947’de kurmuş olduğu İleri Türk Musikisi Konservatuarı Derneği’nde Türk Müziği eğitimi almaya başladım. Kemanda makamsal şarkılar çalabilmek için Suat Kövenç diye Türk müziğini çok iyi bilen bir hanımefendiden ders almaya başladım. Aydın Oran diye çok sevgili bir öğretmenim de vardı. Onlarla birlikte Türk müziğinde ilerledim. Yine bu konservatuarın bir korosu vardı orada yer aldım, en küçük korist bendim. Öyle kıymetli bir yerdi ki hem derslere giderdim haftasonları da oranın temizliğini yapardım hiç oradan kopmak istemezdim. Oradan da mezun oldum. Ardından İstanbul Üniversitesi’nde Basın Yayın okudum. Ancak bu dönemlerde de müzik hayatımdan eksik olmadı hiç. Konservatuarların üniversitelere bağlandığını öğrendiğimde tekrar sınava girerek İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuarını kazandım ve müziğe devam ettim. 1980 yılında okulda bir audition’a katıldım. Onno Tunç ve Atilla Özdemiroğlu büyük bir orkestra kuruyordu oraya girmeye hak kazandım. Önemli bir sanatçının ekibi olacağımızı biliyordum fakat bu sanatçının kim olduğunu bilmiyordum. Bir gün bu sanatçının evinde prova olacaktı hep birlikte Sarıyer’de Gül balaban yalısına gittik bir küçük hanım geldi, kendisi Sezen Aksu’ydu. Orada Sezen’le tanıştım ve 1980 itibariyle orkestra ekibinde çalışmaya başladım. Sonra Sezenciğimin teklifiyle sahne arkasında da bulundum. Sahne üstünde ve sahne gerisinde olan beraberliğimiz 2001 yılına kadar devam etti. İşte müziğe başlamam ve devam etmem böyle oldu. Bu süreçte tabii konservatuardan da mezun olup pedagojik formasyon eğitimimi aldım. Eğitmenliğimi aktive etmek istedim. 2001’den itibaren bugüne dek eğitmenliğime devam ediyorum ve ölene kadar da devam ettirmek istiyorum, işimi çok seviyorum.
Uzun ve başarılı kariyerinizde hangi sanatçılarla birlikte çalıştınız?
Elbette ki çok uzun yıllar Sezen Aksu ile çalıştım. Kayahan ile birebir çalışma fırsatım oldu. Çok güzel çok değerli günler geçirdim, 1995 ile 1998 arasında kısa bir dönemdi ama çok şey öğrendim kendisinden. Tabii ki bir sürü sanatçıyla beraber çalışıp organizasyonlar yaptım ama birebir olarak bu iki isimden bahsedebilirim. Daha sonra ses yarışmalarının televizyonda yer almaya başladığı dönemlerde Popstar yarışmasında yarışmacıların bir eğitim süreci olması gerektiğini düşündüm. Sevgili Osmantan Erkır’ın şirketi olan STR Yapımcılık ile görüşüp yarışmacıların eğitim programına alınması gerektiğine karar verdik. 9 yıl boyunca Popstar Alaturka devam ederken orada eğitmenliğimi sürdürdüm. Sahada çalışmak benim için de çok faydalı oldu. 3 ay gibi çok kısa bir zamanda nasıl şarkı söyletilir pratiğini yaptım. Benim için de çok kıymetli zamanlardı her zaman müteşekkir oldum kendilerine.
Bir Annesiniz. Kızınızla bağınız nasıl? Bu kutsal görevi nasıl anlatırsınız?
Zeynep benim için çok kıymetli bir evlat. Hem arkadaş, hem kardeş, zaman zaman o bana anne, zaman zaman ben ona. Çok yakın ve çok sağlıklı bir ilişkimiz var. Zeynep zaten doğduğu andan itibaren çok şahsına münhasır bir çocuktu. Bende yok yoktur, her istediğini yapmışımdır ama o da hiç şımarmadı. Evet, arkadaşız ama ben anneyim.
Profesyonel iş hayatı ile özel hayat birbiriyle iç içe geçti mi?
Özel hayatıma işimi karıştırmadım diyemem çünkü benim günlerce evime gelmediğim zamanlarım oldu. Özel hayatım ile iş hayatım hepsi birbirine karışmış vaziyetteydi. Ancak bu durum bana huzursuzluk, mutsuzluk vermedi. Ahmet de bunu çok anlayabilen biriydi ve biz böyle devam ettik. Eve geldiğimde de sık sık işimden bahsederdim. İşim daha öncelikliydi diyebilirim.
Yaşamınız boyunca “keşke yapmasaydım” deyip pişman olduğunuz ya da “iyi ki yapmışım” dediğiniz bir hikâyeniz dediğiniz oldu mu?
İyi ki müzikle tanıştım, öğretmenimi her zaman sevgiyle anıyorum. İyi ki böyle bir şeyin başlangıcına vesile oldu. Aslında ailemde de müzik var. Dedem Neyzen Tevfik’in ekibinde ney üflermiş ama bir yerlerde kopmuş müzikle olan bağ. Benimle beraber tekrar başladı ve ailemizin devamında bütün çocuklar da müzikle ilgilendi.
“Keşke yapmasaydım” dediğim bir şey olmadı hayatımda. Ben şanslı biriyim istediğim her şeyi yapabildim. “Keşke yapmasaydım” dediğim bir şey olmadığı gibi “keşke yapsaydım” dediğim bir şey de olmadı çünkü yapmak istediğim her şeyi yaptım.
İzmir sizin için ne ifade ediyor? İzmir’e gelme sıklığınızdan bahseder misiniz?
Bütün Ege’yi ve İzmir’i çok seviyorum. İzmir’de 1980 itibariyle Fuar zamanı çok fazla gecelerimiz oldu ve orada kalıp şehri tanıma fırsatım da oldu. İzmir’in dokusunu, denizini, yemeklerini, insanlarını çok seviyorum. İzmir çok uygar bir şehir. Fırsat buldukça da İzmir’e gitmeye çalışıyorum.
LONCA ON AIR’den okuyucularımıza bahseder misiniz?
Lonca benim kurduğum bir sistem değil. Lonca sistemi Sezen Aksu’ya ait bir sistemdir. Burası profesyonel olarak da hizmet vermekte ama burada çalışan müzik üreten birçok müzisyen arkadaşımız var, onlar kendi işlerini de yapmaktalar. Burası ortak kararlar ile yürür. Tabii ki Sezenciğimin buradaki varlığı çok önemli. Ben de Lonca’ya ses eğitmeni olarak katıldım. Zaten bu sistemin içindeydim ama şimdi derslerimi burada vermekteyim. Çok kıymetli bir yer. Öğrencilerim belli bir noktaya geldikten sonra eğer üretense kendi şarkılarını mutlaka burada stüdyoda deneyimliyoruz. Benim için çok faydalı öğrencilerim için çok faydalı çok özgür şahane bir yerdir Lonca.
Malum, sosyal medya çılgınlığı son yıllarda aldı başını gitti. Şimdi onsuz neredeyse adım atılmıyor, sizin sosyal medya hakkında görüşünüz nedir? Müziğe olumlu yanlar kattı mı sizce?
Önceleri nasıl olur, uyum sağlar mıyım diye bakıyordum sosyal medyaya. Ancak iyi kullandığınız zaman sosyal medyanın çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Herkesin kendi medyası var. İsterse şarkısını söyler, klibini çeker yükler. Kendini anlatabilir. Instagram’daki her hesap bir kartvizit aslında.
Şan dersleri almak için kapınızı aşındıran çok talebeniz var. Size ders almak için başvuranlarda her hangi bir meziyet arayışınız oluyor mu yoksa herkese stüdyonun kapıları açık mı?
Tabii ki arıyorum. Ses ve kulak hassasiyeti çok önemli. Ses eğitilebiliyor yeter ki kulak hassasiyeti olsun. Uzunca bir yol söz konusu. Ben geldim şarkı söyleyeyim diye olmuyor, emek vermek gerekiyor. İstikrar çok önemli. Ses kası dediğimiz iki tane kas ve onun hafızası var. Eğer istikrarlı çalışırsanız benim programımda bir yıl içerisinde düzgün şarkı söylemeyi öğreniyorsunuz. Ama tabii ki yorum başka bir şey.
Yoğun temponuz içerisinde boş zamanınız oluyor mu, kendinize kaliteli bir zaman ayırabiliyor musunuz?
Derslerimden kalan zamanlarım oluyor elbette. Son dönemlerde haftanın bir gününün 5 saatini yeni çıkan kitaplara ayırıyorum. Dergi karıştırmayı çok seviyorum. Kitapları elimde tutmayı başucuma koymayı dokusunu hissetmeyi de çok seviyorum. Kitabın önsözünü son sözünü okumak benim için çok keyifli. Yürüyüş yapmayı, bahçede çiçekle toprakla vakit geçirmeyi çok seviyorum.