Röportaj

Nuray Şanlısoy: “Sıfırdan Bir Hayat Kurdum.”

ayşegül inceoğlu megaplus dergisi

Ayşegül İNCEOĞLU İle Güzelce

Mart ayı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle artık kadınla özdeşleşen bir ay. Ben de öncelikle Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun diyorum. Nuray Şanlısoy, dişiliğini şefkat ve emeğiyle yüceltmiş, yoz ve hoyrat ellerin, dillerin altında yaşama direnmiş ve direnmekte olan kadınlarımızın gününde aklıma gelen ilk isimlerden biri oldu. Bu ay kendisini sayfamda ağırlamaktan gurur ve mutluluk duyuyorum.

Mart sayımıza konuk etmek üzere düşündüğüm ilk isimlerden biri oldunuz Nuray Şanlısoy. Okurlarımız da sizi tanısın istiyorum.

1956 yılında Denizli Acıpayam Karahöyük köyünde doğdum ben. 7 yaşında Denizli’nin varoş bir mahallesine göç ettik. Ben 10 yaşındayken annem ikiz kardeşlerimi dünyaya getirdi. İkizlerimiz 6 aylıkken doktorun verdiği yanlış göz damlası nedeniyle annemin göz pınarları kurudu ve tam 28 yıl görmez yaşadı. Sokak çeşmesinden suyun taşındığı, gaz lambasının ışığında bir göz odada yaşadık. Babam inşaat işçisi, gündüz inşaata gece gecekondu yapmaya giderdi. Ben 10 yaşında gözü görmeyen bir anneye ve ikizlere bakarken ortaokula da devam ediyordum. Halamlar ve amcamlarla aynı sokakta oturuyorduk. Sokakta bir arabanın anca geçebildiği bir sokaktı. Bir gün ders çalışırken kafamı bir kaldırdım karşı evde bana bakan bir çocuk gördüm. Bana bakmasına sinirlendiğim için halamın kızına “karşıdaki Çerkez oğlan bana bakıyor” dedim. Sinirle söylediğim bu cümleyle hayatımın akışı değişti benim. Bugün burada olmama sebep olan bu cümle oldu. Halamın kızı bütün imkânlarına rağmen okulda çok başarısızdı. Benimse onca sorumluluklarım ve imkansızlıkların yanı sıra derslerim çok iyiydi.

Çocuk olup a sokakta oynayamadım hiç. Okuldan gelince yemeği yapıyordum. Su ısınıncaya kadar ikizin biri sırtımda malzemeyi koyduktan sonra öteki sırtımdaydı. Bunlara rağmen okulda başarılıydım ve ortaokul sonlarına gelmiştim. İşte tam da bu sıralarda halamın kızı kıskançlıkla annesine gidip bu durumdan bahsetmiş. Halam da anneme gelip senin kızın karşıdaki Çerkez oğlana bakmış demiş.

Nuray Şanlısoy, Ayşegül İnceoğlu Röportaj, Megaplus Dergisi 40. Sayı

Yani olanın tam tersini söylemiş…

Evet. Annem o bir hafta hayatımı cehenneme çevirdi. Zaten okula giderken de başımı kapatmamı istiyordu. Sokağın köşesini dönünceye kadar başımı kapatıp döndükten sonra da başımı açıyordum. Tekrar aynı yere geldiğimde kapatıyordum. Sonra Denizli Lisesine başladım. Bir gün amcam geldi “bu kız okula gitmeyecek” dedi. Amcam ablamla benim üstümde söz sahibiydi. Ablama görücüler geldiğinde amcama haber verildi. Gelen görücüleri ablam beğenmeyince amcam “bir arızan mı var da beğenmiyorsun görücüleri” diye çıkıştı ve  ablam 14 yaşında evlendirildi.

Daha çocuk…

Benim annemi babam 13 yaşında kaçırmış. Büyük ablam da 13 yaşında evlendirildi. Bizim ailede hep böyle oldu.

“Kız Çocuğu” oyunundaki tüm hikaye benim hayatımı anlatır. Okuldan alınışıma kadar. Ben her şeyi aştım ama amcamı aşamadım. Okuldan alındıktan 3,5 ay sonra evlendirildim maalesef.

Yani kaç yaşındaydınız?

14,5 yaşındaydım. İlk hafta inanılmaz şiddet gördüm. Halamın “Çerkez oğlanla konuşuyor” iftirasının kurbanı oldum.

Ya aileniz?

Annem görmediği ve bakıma muhtaç olduğu için aynı mahalledeyiz. Yoksulluk var. 16 yaşında annemin isteği üzerine mahalleye gelen hocaları komşuda dinlemeye gittik. Dinlemeye gittiğimiz Ayşe teyzenin evinden tarikata bile çıktım ben. 7 yılım ölüm ilahileri okuyarak, hocanın asistanlığını yaparak, oradan oraya 150 kişilik özel zikir evlerinde, kara çarşaf içinde geçti. Ama ruhum özgür, o özgür ruh da bana ait ya, bir türlü benimseyemedim.

Nuray Şanlısoy, Ayşegül İnceoğlu Röportaj, Megaplus Dergisi 40. Sayı

Gerçekten çok küçük yaşta yetişkin sorumluluğu, yoksulluk, iftiraya uğrama, okuldan alınma, çocuk gelin olma, şiddet, tarikat derken her şeye maruz kalmışsınız. Nasıl kurtuldunuz?

Almanya’da evli ablamın Denizli’de daha iyi semtte yaptırdığı eve yani başka mahalleye taşındık. Eşim 30 yaşında askere gittiğinde oğlumun biri 12 biri 5,5 yaşındaydı. İki çocukla bakkala borçluyum diye bakkalın bir ekmek vermediği anayım ben. Sonra eşim askerden geldi, iş bulamadı, ablama kirayı ödeyemedik. Ablam “çıkın evimden” dedi. O zaman çalışmaya karar verdim.

 Çok şükür demek istiyorum burada…

1985’te maliyeye ilkokul ortaokul mezunu hizmetli, aşçı, şoför alımı yapılacağını okudum gazetede. Küçük oğlum 1,5 yaşındayken zengin bir komşu evine temizliğe beni çağırdığında çok gücüme gitmişti. Açken bir bardak şeker istememiştim konu komşudan. Sonra düşündüm. Bu kafayla gidemem ben. Komşuda değil devlette çalışmalıyım ben. Sınava girdim, 3500 kişi arasında 2.oldum kazandım.

 İçinizde kalan o okuma isteği, azmi…

Evet. Bir de öfke. Eşim de o arada Denizli Lisesi gece bölümünde öğrenime başladı. Onun ödevlerini ben yaptım. Eşim aşırı solcu ve üstelik çok okuyan biriydi. Tuvalete bile elinde kitapla girerdi.

Çok okuyan mı? Ama size yaptıklarıyla hiç bağdaşmıyor. Şaşırdım açıkçası.

Benim tarikatta olduğum 7 yıl, çok erken işe gidip geç geldiği için anlayamadı bile. Çocuklar sadece pazar günü görüyordu babalarını. O sadece onları dünyaya getirecek kadar babaydı.

Peki o nasıl bir ailede büyümüş?

Anne baba ayrı. Babaannesinin sütüyle büyümüş. Sonra anne baba birleşmiş ama annesi onu benimseyememiş. Çerkezler’de katı kurallar var. Öyle sevgisiz büyümüş. Hatta ölürken “annem asla cenazeme gelmesin” diyecek kadar nefret doluydu annesine.

Nuray Şanlısoy, Ayşegül İnceoğlu Röportaj, Megaplus Dergisi 40. Sayı

Gerçekten çok acı. Annesine duyduğu öfkeyi, nefreti sizden çıkarmış. İş hayatınız başladı…

arada defterdarlık beni bulaşıkhaneye verdi. Hiç görmediğim yıkamadığım kadar çok bulaşık yıkadım. 1.5 ay sonra vergi denetmen bürosuna aldılar beni. Çalışmaya orda devam ettim. O arada liseyi bitirmek istedim ve ticaret lisesine kaydımı yaptırdım.

İşe başladım diye ablam anneme gündüzleri kadın tuttu. Akşam babam ilgilendi. Ben hem mesaiye kaldım hem dershaneye gittim tabi gençlerle. Derken liseyi bitirdim. Bu arada çalışırken vergi mevzuat kitaplarını okuya okuya denetmen kadar bilgi sahibi oldum. Sonra hizmetli olan ben çok başarılı bir vergi memuru oldum.

Peki çocuklarınız…

Bugün gurur duyduğum “ne güzel evlatlar dünyaya getirmişsiniz” dedirten iki tane hazinem var. Onlar benim hazinem.

Kıymetinizi biliyorlardır mutlaka…

Biliyorlar. Evlendiler. Denizli’deler. Eşimin ölümünden 3,5 ay sonra ben tayinimi Seferihisar’a isteyip buraya yerleştim. Seferihisar’da kimsem yoktu; 14 yaşında evlendirilen ablamın Mordoğan’daki evine giderken tabelada ismini görmüştüm sadece.

Radikal bir karar olmuş…

Seferihisar bana çok güzel kapılar açtı. Çok kötüydüm ilk geldiğimde. Eşim sanki benim özürlü çocuğumdu; atsan atılmaz satsan satılmaz o durumdaydım.  Eşime bu düşünceyle katlanarak bakabildim. Ölüm döşeğinde özür dileyip helallik istedi. Açıkçası dilimde etsem de kalbimde edemedim. Öleceği gün akşam “kalma buralarda, nereyi istiyorsan oraya git” dedi.

Nuray Şanlısoy, Ayşegül İnceoğlu Röportaj, Megaplus Dergisi 40. Sayı

Ve siz de öyle yaptınız. Bizler de sizi tanımış olduk.

Seferihisar’a gelince tüm köyleri dolaştım. AKUT Seferihisar’ı kuran kişiyle tanıştım ve halen ekip liderimle beraber en eski gönüllüsüyüm. Arama kurtarma, enkaza girme, delici kesici kırıcı tüm alet eğitimlerimi aldım. Kamplara katıldım. İlk yardım sertifikamı aldım. Tesadüfen bir ay sonra iki arkadaşımın boğazlarına kaçan cisim nedeniyle hayatlarını kurtardım. 2015 maliyeden emekli oldum ama AKUT hâlâ devam ediyor.

2011 Van depreminde ilçe afet bürosu başkanlığı yaptım. Kaymakamın isteğiyle kampa gelen 128 kişiyle kampta 9 ay yaşadım. Onların tüm ihtiyaçlarıyla ilgilendim. Hatta çocuk ve yatalak hasta bezi için tüm bez firmalarına yazı yazıp istekte bulundum. İsviçre merkezli ONTEX firmasının Türkiye’deki adı ile Canbebe bir kamyon bez gönderdi bize. Sadece afetzedelere değil kapı kapı köylerdeki ihtiyaç sahiplerine dağıttık bezleri. Çünkü çoktu ve hijyen açısından bir an önce dağıtılması gerekiyordu. Çevrede o kadar çok özürlü engelli yatalak ve muhtaç insanı görünce kamptan sonra bile ben dilekçeyle istekte bulundum. Silivri’deki fabrika gönderdi, sağ olsun. Sonra ekip liderimle beni plaket vermek için Silivri’ye davet ettiler. Fabrika genel müdürü Doğu’ya deprem zamanı gönderdikleri bezlerin muhtarlar tarafından satıldığını öğrenince bizim çalışmamızı takdir ettiler. AKUT’un adı da onlara güven verdi. Firma hâlâ vesile olduğum Ayvalık Şevket Evleri Derneği’ne bez gönderiyor.

Ya emeklilik sonrası?

Korolara katıldım. Kent Konseyi Kadın Meclisi başkanı seçildim. Yaşlı kadınlarla ilgili proje yaptım. Sonra Ürkmez Kadın Tiyatrosuna girdim. Yılın En Başarılı Anadolu Tiyatrosu seçildik.

Sizinle 25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele gününde tanıştık. Yüzünüz makyajla yaptığınız morluklar içindeydi. Kadına Şiddete Hayır diyordunuz…

Ülkemizde kadın olmak özellikle yalnız kadın olmak çok zor. Ben sıfırdan bir hayat kurdum. Bunun sıkıntısını çektim ve halen de çekiyorum. Karşı komşu eve geleni gideni gözetliyor; halbuki belki kardeşim geldi. İp üstünde yürüyen cambaz gibisin. Kendini dedikodulardan kollamak zorundasın. Ben insanları kadın erkek diye hayatım boyunca ayırmadım. Kendimi 37 yıl boyunca çocuklarıma, sonra işime, şimdi de yardıma ihtiyacı olan insanlara adadım. Evli çiftlerin evine gidemiyorsun mesela. Kadın kıskançlığı denen bir şey var. Sen ne kadar iyi niyetli de olsan sonuçta bekarsın. Her şeyin altında bir şey aranması beni çok rahatsız ediyor.

Nuray Şanlısoy, Ayşegül İnceoğlu Röportaj, Megaplus Dergisi 40. Sayı

Biz kadınlar çok güçlüyüz aslında. Yeter ki bunun farkında olalım diyorum ve son olarak genç kızlarımıza kadınlarımıza ne demek istersiniz…

Ben kızlarımızı kadınlarımızı ezilen, ikinci üçüncü sınıf vatandaş olan, biat eden, erkeklerin arkasına sığınan aciz insan olarak görmek istemiyorum. Biz kadınlar gerçekten çok güçlüyüz. Kadın varsa, dünya var. Erkekleri de biz dünyaya getiriyoruz. Aman paşam, prensesim ayrımı yapmadan büyütelim çocuklarımızı. Önce insan olarak görmeliyiz, eşitiz. Bu dünyadan gittiğimde çevreme faydalı işler yaparak arkamdan “iyi insandı” dedirtmek istiyorum sadece.

Ben de Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ile bu yazımı tamamlamak istiyorum. Sevgiyle…

“ İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin. Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça öteki yarısı göklere yükselebilsin.”

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu