Banu Özkan Tozluyurt ve Armağan Portakal yaşayarak ve yaşatarak Anadolu’yu tanıtmak için yola çıkarlar. Resmi değil fahri gezerler. Bilinen yerlerden çok, yan yolları ve ulaşılmaz zannedilen yerleri keşfedip bizleri aktarıyor bu “2 Kadın”. Gezileri sırasında yaşadıkları deneyimlerini hem görüntülüyor hem de yazıyorlar. Sorduk, anlattılar.
2 Kadın Anadolu’da düşüncesi nasıl gelişti ve ne zaman hayata geçti?
Armağan: 2016 yılı Mart ayında Gaziantep’te yaşayan arkadaşımla telefonla görüşüyorduk. Kantara Turizm’in sahibi sevgili Hasibe Sözmen. Annesi de ilk turizm girişimcisi olan değerli bir insan. Havadan sudan sohbet ederken, söz dolaştı turistik gezilerin eskisi kadar olmadığına geldi. Bloggerları davet etsenize deyince, ben tanımıyorum yardımcı olursan niye olmasın dedi. Biraz düşüneyim sana haber vereceğim diyerek telefonu kapattım. Heyecanlandım çünkü, sesli düşünür gibi konuşmuştum ve altı sağlam bir fikre dönüştürmek iyi olacaktı. Kalabalık bir grup önermek yerine, yerele dokunacak az sayıda kişi ile anlatmak ve konuya yaklaşmak en doğrusu olacaktı. Bu işin içinde ben de olmalıyım ve ekürim Banu olmalı dedim.
Hemen Banu Tozluyurt’u aradım. Gezgin, eğitimci, yazar. En önemlisi dostum. Ve nasıl gezip nasıl yazdığını, hakkını vererek iş yaptığını yakından biliyorum. Popüler mekanlarda vakit geçirmekten ziyade, öze varmaya çalışan biri. Aynı kafadayız bu anlamda.
Banu: “Öze varmaya çalışan biri” olduğumu söylemen benim için gurur verici arkadaşım. Gerçekten de tam dediği gibi sözde değil, özde olmayı seçiyorum ve 2005’den beri yazdığım blog yazılarımda da buna dikkat etmeye çalışıyorum. Tam da Armağan’ın dediği gibi özellikle Doğu ve Güneydoğu’ya eskisi kadar turistik gezi yapılmadığını düşündüğüm o günlerde Hasibe ile olan bu konuşma beni de çok heyecanlandırdı ve işte ilk gezimiz Gaziantep ve Şanlıurfa böyle başladı.
Bir seyahati nasıl planlıyorsunuz? Gideceğiniz yerleri nasıl ya da neye göre seçiyorsunuz?
Biz davet alarak gidiyoruz. Özellikle kendimiz seçelim ve çat kapı gidelim şeklinde organize olmuyoruz. Çünkü, yoğunuz ve farklı işlerimiz var. İki buçuk günü geziye ayırıyoruz ve bu süreyi maksimum değerlendirmek istiyoruz. O nedenle davet aldığımız şehirlerden rehber ve ulaşım talep ediyoruz. Sabah erken başlayan program akşama kadar yoğun devam ediyor. Fotoğraf, video çekiyoruz. Anlık sosyal paylaşımlar yapıyoruz. İleride bloglarımızda yazmak üzere notlar kaydediyoruz. Ne kadar bol ve nitelikli malzeme toplayabilirsek o kadar iyi oluyor.
Bir prospektüs çıkartıp ona göre mi yola çıkartıyorsunuz? Yoksa yola çıktıktan sonra yüreğinizin götürdüğü yere doğru mu ilerliyorsunuz?
Yerele odaklı bir gezi planladığımız için popüler ve çok duyulmuş, ünlenmiş mekanlardan uzak kalmaya gayret ediyoruz açıkçası. Şehrin karakterini ortaya koyan yerel mekanlar, antik kentler, el sanatları, müziği, yemeği ile ilgileniyoruz. Ve asıl hikayelerin ana caddelerde değil arka sokaklarda olduğu varsayımıyla popülerden uzak bir gezi yapmaya çalışıyoruz. Şehrin kimliğini oluşturan ikonik noktalara sırtımızı çevirmiyoruz elbette. Gezi karakterimizi davet eden şehrin yetkilisine aktardığımızda bize bir liste hazırlıyorlar. Rehberle buluştuğumuzda birlikte konuşuyoruz. Öncelikleri değerlendiriyoruz falan. Bazen konu konuyu, kapı kapıyı açabiliyor ve yepyeni hikayelerle buluşabiliyoruz. Şöyle ki Gaziantep gezimizde Dülük Antik Kenti yokken, rehberimiz ile konuşmalarımızda konu öyle bir yere geldi ki, programı değiştirip oraya geçtik.
Bugüne kadar nerelere gittiniz, sizi en şaşırtan ya da büyüleyen yerler neresi oldu?
Gaziantep, Adana, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Denizli, Kazdağı, Salihli, Eskişehir, Kilis, İki Kadın Anadolu’da olarak gezip, yazıp, anlattığımız şehirler.
Planımızda yokken ani bir kararla gittiğimiz Kilis ve dönüş yolundaki Ravanda kalesi büyüleyici idi. Şanlıurfa Harran bölgesinde Anadolu’daki ilk cami, yanında üniversite kalıntısı ve bunların altında eski ay tanrıçasının tapınak kalıntıları olması kültürlerin ne kadar iç içe olduğunu anlatıyor. Göbeklitepe’yi dolaşırken arazi sahibiyle tanışmak ve gerçek hikayeyi ilk ağızdan dinlemek büyük şanstı.
İnsanların turla bile gitmeye ürktüğü yerlere “kadın başınıza” gitmek bir cesaret hikayesi değil mi sizce de? “Ne işiniz var oralarda” tepkisi ile karşılaştınız mı?
Tam da vermek istediğimiz duygu ve farkındalık budur. Biz iki kadın olarak rahatça, korkmadan dolaşabiliyoruz. “Sen de dolaşabilirsin. Korkma gel. Anadolu bir hazine” diye haykırmak istiyoruz. Oturduğumuz köşelerden uzakları net göremiyoruz. Yakına gelmek lazım, anlamak, algılamak için. Anadolu insanının hala bozulmamış yüceliğini görmek için. Bütün coğrafyanın doğa ve tarih hazineleriyle dolu olduğunu idrak etmek için.
“Ne işiniz var oralarda” hem yakınlarımızdan hem de sosyal medyada imalı olarak aldığımız bir yorum. Kimi korumacılık yaparak gitmemizi istemeyenlerden, kimi de vay be kadınlardaki cesarete bak duygusuyla gıpta ediyor. Aslında biz ekstra bir şey yapmıyoruz. Yaşadığımız büyük şehirlerden güvenlik açısından farkı yok.
İkinizin de çok yoğun programları var. Şehirler hatta ülkeler arası yaşıyorsunuz. Planlayıp da henüz fırsat gitmeye fırsat yaratamadığınız yerler vardır mutlaka…
Dediğin gibi yıl içinde 2-3 tur yapabiliyoruz. Gezmesi kadar dönüşte, yazması, derlemesi, videolar yapması da uzun bir süreç. Yani bir geziyi sadece 2.5 gün olarak almamak lazım. Tüm süreç en az 10 gün alıyor.
Hattuşa’ya gitmeyi çok istiyoruz. Tokat’ı merak ediyoruz. Karadeniz’den hiç davet almadık, bize enteresan geliyor. Davet derken, bireysel kişilerin davetini kastetmiyoruz. Çünkü, konaklama, ulaşım, rehberlik hizmetlerini talep ediyoruz. Şehre gidip, kendimiz gezip, yakınlarımızın evinde konaklama gibi bir seçenekle ilerlemiyoruz. Gönüllü yaptığımız bir proje bu. Gezmek ise zaten ikimiz de yurt içi ve dışı zaten kendi başımıza geziyoruz.
2 Kadın aynı ortamda belli bir süreden fazla idare edemezken siz seyahat gibi alında zor bir süreci 2 kadın nasıl başarabiliyorsunuz?
Armağan: Yolculuk insanları tanımak için mihenk taşı derler. Biz “Yol Arkadaşı”yız. Gerek yolda, gerek yazarken, gerek dinlerken uyum içindeyiz. Birbirimizin önüne set vurarak değil, birbirimize yol açarak ilerliyoruz. Hepimiz olgunluk yaşlarındayız ve bunun zor olduğunu bilecek kadar tecrübemiz var. Ben, Banu ile yola çıkmaktan, vakit geçirmekten, birlikte proje yapmaktan büyük keyif alıyorum. Birlikte üretmekten de öyle. Sağ olsun, var olsun. Kendimi şanslı görüyorum, çünkü çevremde böyle kadınlar çok.
Banu: Armağan ile çok benzer yanlarımız varken çok çok farklı bakış açımız da var ve işte bizi zenginleştiren bu. Birbirimizin önüne ya da arkasına geçmeye çalışmıyoruz, yan yana yürüyoruz ve birbirimizden besleniyoruz. Onun bakıp da göremediği noktaları ben fark ederken bir bakmışım Armağan yöreden biri ile muhabbet ediyor, çok farklı bir hikaye yakalıyor. Ekip olmak da bu değil mi zaten, birbirinden güç almak. Çok şanslıyım gücünü paylaşmaktan çekinmeyen bir yol arkadaşım var.
Bu deneyimlerden sonra 2 kadının mesajı nedir?
Anadolu, bir hazine. İnsanları hala mütevazı. Her taş yerinde ağır, her insan memleketinde insan, her yemek kendi coğrafyasında güzel. Uzaktan değil, yanına giderek görmek, deneyimlemek lazım.
Okurlarımız sizi nasıl takip edebilirler?
http://www.ikikadinanadoluda.com/ web sitemiz var.
Sosyal hesaplarımız da şöyle:
instagram.com/2kadinanadoluda
Facebook.com/2kadinanadoluda
Twitter.com/2kadinanadoluda