Yazı: Ümit Tunçağ
Tarih 19 Mayıs 1919. Türkiye tarihinde önemli bir gün. Ulu Önder Mustafa Kemal, arkadaşlarıyla birlikte yurdumuzu düşmanlardan kurtarmak için Samsun’a çıkıyor. Aynı saatlerde Eşme’de – o zamanki adıyla Takmak köyünde – Babürler namıyla tanınan kahve işletmecisi Kavak Ali’nin bir kız çocuğu daha dünyaya geliyor. Ondan üç yaş büyük Hikmet ablasından sonra, annesiyle aynı adı taşıyan “Ayşe” doğuyor. Yurdumuzun zor yılları… 1915’de Ege topraklarında Yunanlıların işgal ettiği yerlerden biri de, Eşme (ya da Takmak). Halka eziyet ediyorlar. Tüm zenginlerin mallarına el koyuyorlar. Paralı olduğuna inandıkları vatandaşlarımızı ateş karşısında yakmakla tehdit edip zorluyorlar. Babası Kavak Ali’nin bu mezalime kalbi dayanmıyor ve Ayşe daha çok küçükken bu dünyadan ayrılıyor. Anne Ayşe, çocuklarıyla zor durumda… Bir naylon torba içine nüfus kâğıtlarını koyup, “Bunlar nasıl olsa gidecekler ve bizler de memleketimize döneceğiz” diyerek evlerinin yakınındaki bir ağacı altına gömüyor. Yıllar sonra, aynı yere döndüklerinde anneleri ağacın dibindeki naylon torbayı çıkartıyor. Nüfus kâğıtları suyun ve toprağın etkisiyle sararmış, bazı sayfaların nerdeyse yarısı yırtılmış…
Kavak Ali’nin oğlan kardeşi Osman’ın öyküsü de ilginç. Babaları yıllar önce topraklarında yaşayan bir Yunan ailenin (anne-baba) ölümüyle birlikte ebeveynsiz kalan küçük bir kız çocuğunu evlat ediniyor. İşte, sonraki yıllarda o küçük kızla evleniyor Osman. “Biz Yunan teyze” derdik diyor Ayşe hanım anılarını anlatırken.
Günlerden bir gün, yerde buldukları bir bomba elinde patlıyor küçük Ayşe’nin ve elinin bir parmağı kopuyor. 3 Eylül 1922’de Ulu Önder Eşme’ye geldiğinde, hani Afyon’da söylediği yazılan “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir” sözünü Eşme’de ulu çınarın önünde yaptığı toplantıda söylüyor. “Ey Türk orduları, ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!” İşte bu konuşmasını bitirdikten sonra, başlıyor halkın arasında yürümeye. Bir anda annesinin önünde duran mahcup kızı görüyor. Eli sarılı Ayşe’nin… Soruyor, “Nesi var bu kızın?” diyerek. Anlatıyorlar kısa öyküyü. Hemen cebinden 5 lira çıkartıyor ve annesine veriyor. “Bu kızın parmağını hemen bir doktora gösterin ve ameliyatını yaptırın” diyor. İlginç değil mi? O sıralarda bu konuda ihtisası olan tek doktor Yunan asıllı… Başarılı bir ameliyatla yarım parmağı iyileştiriyor.
Ayşe Hanım, bugün bile “Aaah! Keşke saklasaymış annem o 5 lirayı” diye hayıflanıyor. 1936’da özel eğitim gerektiren öğrencilere öğretmenlik yapan Cemal Tüten’le (soyadı kanunu 1934’de çıkmıştı) evlenen Ayşe hanım, eşinin görevi nedeniyle ilk çocuğu Gülsen’i 1937’de İstanbul’da, ikinci çocuğu Gülten’i 1939’da Elbistan’da, diğer iki erkek çocuğu Metin’i 1942, Çetin’i de 1945’de Eşme’de doğurmuş. Çok değerli konukları varmış evlerinde… Ruhi Su, kısa bir süre de olsa, Eşme’de onların evinden çıkmazmış. Ünlü orkestra şefi Hikmet Şimşek’in asker olan babası da…
Ayşe Tüten bugün 101 yaşında… Bu yüz yıl içinde çok şeyler görmüş, yaşamış. Çocuklarından Gülsen’in İzmir Vilayeti Basın bürosunda, Gülten’in İzmir Defterdarlığında, Metin’in Ege Üniversitesinde Matematik ve Astronomi bölümü öğretim üyeliğinde, en küçük oğlu Çetin’in de Yüksek Ziraat Mühendisi olarak bu ülkeye hizmet etmelerine tanık olmuş. Otomobili çocukluğunda Eşme’de görmüş. Kaşar mandırası olan ve aynı zamanda manifaturacılık da yapan amcası Osman’ın otomobiline binmiş küçük yaşlarda. Gençliğinde hep şık ve temiz giyinmiş. Çocuklarını da aynı titizlikle yetiştirmiş. Bırakın torunlarını, torunlarının çocuklarını da görmüş.
Eşim Oya’nın anneannesi olarak tanıdığım bu güzel insan, kısacası “tam bir Cumhuriyet kadını”