Soyadının Hakkını Veren Kadın: MİNE ÖZGÜVEN

Bir Kadın Bir Erkek

Röportaj: Erkan SEVİNÇ | drerkansevinc@gmail.com

Türk Alman Kültür ve Eğitim Vakfı (TAKEV) Okulları İzmir’in prestijli kurumlarından. Eğitim felsefelerine göre, her çocuğun kendisine sunulacak olanaklarla, kendini en üst düzeyde geliştirme ve gerçekleştirme becerisine; daha da önemlisi  hakkına sahip olduğu düşünülüyor. Kaliteyi hedefleyen, alanında uzman, dinamik ve gelişmeleri yakından izleyen bir eğitim kadrosuyla bilgi teknolojisinin en son olanaklarına sahip yeni, geniş ve modern okul binalarında farklı ve çağdaş programları gerçekleştiren TAKEV Okullarında 13 yıldır İletişim Koordinatörü olarak görev yapan, basın sektöründen gelen bir isim olan Mine Özgüven’le keyifli bir sohbet yaptık. Enteresan olan onca yıldır iş hayatındaki Özgüven’le röportajımın, onunla yapılan ilk röportaj olması.

Röportaj yapan şimdi röportaj yapılan konumunda.. Önce duygularınızı alayım…

Röportaj talebiyle geldiğinizde uzun uzun düşündüm. Çok röportaj yaptım. Çok bant çözdüm. Çok röportaja eşlik ettim. Çok defa satır aralarından manşetler çıkardım. Sorulara gayet açıklıkla cevap verenler oldu, kaçamak yapanlar oldu. Ama hiç öznenin ben olduğu bir röportaj deneyimi yaşamadım. Benim için keyifli bir ilki gerçekleştiriyoruz şu an. Çok hoş bir anım olacak! Umarım sizin için de keyifli bir röportaj olur.

Anı röportaja kafamdaki soruyla başlıyorum. Bir kurumda aynı pozisyonda 13 yıl kalmayı nasıl başardınız?

Kurumsal iletişim alanında başarılı olmak için basın sektöründe çalışmış olmak, uzun yıllar mesai harcamak çok önemli. Zaten yaptığım işin bir ayağı basın danışmanlığı, halkla ilişkiler. Diğer ayağı ise veli iletişimi. Elbette kurumsal iletişim alanında başarılı olmak için gerçekten kuruma inanmak gerekiyor. Kurumun sahibi kadar aidiyet duygusu olmalı insanın. Eğitim sektöründe o kadar uzun süre oldu ki kendimi artık basın sektöründen ziyade eğitimci olarak görüyorum. Basın sektöründe aldığım keyfi eğitim sektöründe de aldım. Çalıştığım kurum gençlere kaliteli bir eğitim ve gelecek vadeden bir kurum. Lise kısmının veli iletişimini, kayıt sürecini yürütüyorum. TAKEV Lisesi’ne  çocuğunu kaydettirmek isteyen, düşünen, TAKEV Lisesi ile ilgili bilgi almak isteyen her veliyle uzun uzun görüşmeler yapıyorum. Eğitim sistemimizi anlatıyorum. İnanmadığınız bir şeyi karşınızdakine de anlatamazsınız. Anlatsanız dahi inandıramazsınız. Ben hem çalışan, hem de veli olarak TAKEV eğitim sistemine ve öğrenciyi taşıdığı noktaya büyük güven duyuyorum. Sadece bir çalışan olarak değil veli olarak da tam 12 yıldır her gün “iyi ki TAKEV’deyim” diyebiliyorum ki bu çok önemli bir kırmızıçizgi. Bu kurumun çalışanı olmasaydım da alacağı eğitime büyük önem verdiğim kızımın TAKEV’de eğitim almasını isterdim ve tercih ederdim. İşte bu çok önemli bir ayrım.

Mine ÖZGÜVEN, TAKEV Okulları İletişim Koordinatörü

Tabii gazetecilikten gelen zaman kavramının olmaması burada da söz konusu.

Kesinlikle. Eğitim sektöründe de mesai saatleri olmadan çalışıyorum. Basın sektöründen gelen biri için bu durum beni hiç rahatsız etmez. Gecenin bir vakti okulumuzla ilgili bir haberi, anlık gelen bir başarı haberini her ne yapıyorsam yapayım, tatil – gece fark etmez büyük bir hevesle kaleme alır ve mümkün olan en kısa zamanda basına servisini, sosyal medya paylaşımını, düzenlemesini yaparım. Tıpkı basın sektöründeki gibi burada da iş, her an ve her şeyden öncelikli. Doğrudan bağlı olduğum hem kurucu temsilcimle, hem genel müdürümle güvene dayalı, sağlam bir ilişkimiz ve iletişimimiz var. Titiz, zeki, mükemmeliyetçi patron ve yöneticilerle çalışmak insanı zorlayan değil yüksek adrenalinle her gün geliştiren bir avantaj.  Doğru bir dil yakaladık ve konuşmadan bile anlaşabiliyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse, erkek egemen basın sektöründen sonra kadınlarla çalışmayı çok sevdim. Ve kurum çalışanlarının  % 75’i kadın.

Neden çocuğumuzu TAKEV’e vermeliyiz? Nedir TAKEV’in farkı?

Anaokulundan üniversiteye kadar bir bütünlük içinde, eğitim zincirinin tüm halkalarını tamamlamış, çağın gereklerine uygun biçimde hedeflerini büyüten bir eğitim kurumu olarak öğrencilerimiz, velilerimiz, mezunlarımız, öğretmenlerimiz ve yöneticilerimizle her geçen yıl ilerleyerek büyüyen bir aileyiz . Eğitimden beklentiler 25 yıl önceki gibi değil. Önemli olan çocuğunuza sağladığınız eğitim imkanlarının ona hangi mesleği kazandırdığından çok, o meslekte nasıl ve ne şekilde fark yaratacağı. Artık isteyen herkes isteği mesleği, daha doğrusu üniversitede istediği bölüme girebiliyor. Önemli olan okul öncesi eğitim de dahil 15 yıl boyunca eğitim alan bireylerin bu sürede yaşam başarısı adına ne şekilde donanım kazandıklarıdır. TAKEV eğitim sistemi öğrenciye başta iç disiplin ve eş zamanlı iki yabancı dil (Almanca ve İngilizce), en önemlisi de yaşam becerisi kazandıran bir sistem. Daha ne olsun? Alınan sonuçlar, üniversite yerleşme sonuçları ve başta kendim olmak üzere yıllardır sürdürülebilir olan veli memnuniyeti TAKEV Okulları’nın doğru okul olduğunun somut kanıtları bence.

Özel okul sayısı son yıllarda çok arttı. Neredeyse her mahallede bir özel okul var.

Öncelikle eğitim sektöründe 13 yıl geçirmiş biri olarak dershaneden devşirme kolejlere karşıyım. Bu okullara inanmıyorum. Evet, her mahalleye bir özel okul düşüyor son dönemde. Oysa bu sektörde ciddi maliyetler var. Mutlaka bazı şeylerden kısıyorlar, iyi öğretmenlerle çalışmıyorlar ya da öğretmenlere çok fazla ders yükü yüklüyorlar. Böyle bir özel okulculuğun özel okulculuk olduğunu düşünmüyorum. Veliler buralara sırf çocuğum özel okulda okuyor diye çocuklarını göndereceklerine evlerinin köşesindeki devlet okuluna göndersinler daha iyi.

Eğitim sistemimizde sık sık mevzuat değişiyor. Zor olmuyor mu olumlu ya da olumsuz değişimlere ayak uydurabilmek?

İşte burada kaliteli özel okul olmanın farkı ortaya çıkıyor. Her tür değişime adapte olacak bir sistemi varsa eğitim kurumunun bir gün uyandığınızda şu sınav kaldırıldı ya da şu ders zorunlu oldu gibi kararlara uymakta zorluk çekmezsiniz. Fiziki koşullarınız ve akademik kadronuz iyiyse sorun olmayacak, bu değişimler öğrenciye yansımayacaktır. Bir sabah uyandık” dershaneler kapatıldı” dediler, TAKEV Okulları olarak hemen önlemimizi alıp dershane sürecini eğitim sürecine dahil ettik. O kadar iyi ve doğru sonuçlar aldık ki, dershane karmaşasının olduğu dönemde de öğrenci ve veliler ağırlıklı olarak okuldaki üniversiteye hazırlık programını tercih etti.  Ve inanın okul programına devam eden öğrencilerin üniversiteye giriş başarısı çok daha yüksek oluyor. Eğer doğru okuldaysanız dershaneye ihtiyaç olmadığı bir kez daha görüldü.

Gazetecilik yıllarınıza dönersek o koşturmalara özlem var mı?

Burada bir başarım varsa o yılların birikiminin büyük etkisi var. Evet hiperaktifim ve adrenalinim yüksektir. İyi bir gazeteciydim. Haber yapmayı seviyordum, canlı yayınları seviyordum. Uzun yıllar TV haberciliği yaptım. Başta Ege TV olmak üzere yerel televizyonlarda  ve Kanal D’de. Bizim dönemimizde haber izlenme oranı çok yüksekti. Kanal D İzmir bürosu da gazetenin içinde olduğu için Hürriyet okulunda piştim. Cemalettin Özdoğan, İlyas Özgüven, Nesrin Coşkun gibi isimlerle haberlere gittim. Şimdi öğrencilere de onu öneriyorum. Yaşam başarısının akademik başarı kadar önemli hatta çok daha önemli olduğunu hep vurguluyorum. Doğru kişilerle çalışma yaşam başarısını çok etkiliyor.

Eşinizle de Hürriyet’te tanıştınız, öyle değil mi?

Daha önce tanıştık. Ege TV’de belediye muhabiriydim. Günün konusu “metro yer altından mı geçecek, üstünden mi” idi. Başkandan bu konuda görüş almam lazım. Özfatura’dan randevu aldım. İzfaş’ta odasının kapısında beklerken İlyas geldi. Sekreter benim randevumu öteleyip İlyas’ı içeri aldı. Uzun uzun görüştüler. Sonra ben girdim başkanın yanına ama Özfatura bu konuda net bir şey söylemedi, düşünüyoruz gibi laflar etti. Ertesi gün İlyas Hürriyet’te haberi patlattı: “Metro yer üstünden gidecek”. Ege TV’de genel müdürümüz Erol Yaraş’tı, büyük fırça yedim. Böyle başladı İlyas’ı tanımam. Hani yeni mesleğe başlayan tiyatrocular duayen isimlere hayranlık duyar ya, ben de İlyas’a önce o duygularla yakınlaştım. Ya da bana atlattığı haberin intikamını almak istemiş olabilirim; evliliğimiz 19 yılı doldurdu.

O yıllardan unutulmayacak bir anı…

Çok anı var tabii. Kardak Krizi’nde 10 gün boyunca yaşananlar mesela. Hemen aklıma gelen bir anıyı anlatayım. İzmir’de büyük bir AVM açılışına dönemin Cumhurbaşkanı Demirel gelmişti .O gün yine çok önemli bir gündem maddesi vardı. İstanbul’dan o konuda mutlaka Demirel’den görüş almamı istediler. Açılışa gittiğimde Demirel bir optik dükkanına girdi. Korumalardan kurtulup soru sormak istedim, kollarımdan tutup dışarı atarlarken Süleyman bey gördü. “Bırakın, gelsin” dedi. İçerde gözlük seçerken soruyu yöneltiyorum ama tipik Demirel, soruya cevap vermiyor başka şeylerden söz ediyor. Diğer gazeteciler “Allah bilir neler diyor Mine’ye “diye düşünmüşler. AVM’yi ele ele , kol kola sohbet ederek dolaştık ama benim istediğim soruya asla cevap vermedi. Sorularıma cevap alamamış olabilirim ama uzun yıllar o optik firmasının duvarlarında benim Demirel’le birlikte gözlük seçimi yaparken çekilen resimleri asılı kaldı.

Medyanın bugününü sorsam…

Son yılların klişesi oldu ama yazılı basın gerçekten bitti. Öyle ya da böyle, bitti. Şu anda sosyal medya ve dijital medya ön planda. Doğru kullanılırsa inanıyorum gazetecilik artık sosyal medyada sürecek. Benim bulunduğum konumda geri dönüşleri, ölçümleri tahlil etmek çok önemli. Gazetelere ilan verdiğinde kimlere ulaştığını bilemiyorsun. Oysa dijital ortamda, sosyal medyada kaç kişiye ulaştığını görüyor, ulaşmak istediğin hedef kitleyi dijital pazarlama teknikleri ile son derece sağlıklı belirleyebiliyorsun. Bu küçük ayrıntı bile medya kavramının nasıl yol alacağının ipucu.

İşten yorgun argın çıktınız, eve gittiniz. Ne yaparsınız?

Çok keyifli bir yerde oturuyorum. Arkası orman. Önü deniz. Sekizinci katta balkon keyfi yapıyorum. Huzurlu bir ev hayatımız var. Kızımız ve kedimiz. Evde mutlu olursan işte de başarılı oluyorsun. Pazar günlerini ortak dostlarımızla geçirmeyi tercih ediyoruz.

Televizyon, müzik ve alışveriş?

Müzik olarak 80’ler, 90’lar ve de Caz. Televizyon hiç izlemiyorum artık; haberler dahil. Zaten gelişmeleri sosyal medyadan anında öğreniyorum. Alışverişte marka seçmem ve kendime yakışanı, temsil ettiğim kuruma yakışanı giyerim. Evet, itiraf ediyorum yemek yapmayı sevmiyorum. Yemekleri İlyas yapar çünkü onun için hobi ve çok keyif alıyor. Onu bu keyiften mahrum etmek istemiyorum.