Sibel KÖROĞLU
MegaPlus Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Güzel İzmir’imizin gözbebeği Alsancak’ta üç önemli isim, üç önemli markanın kurucusu, üç zarif beyefendi ile BALIKÇI HASAN’ın sofrasındayız. Konuklarımız Dizayn Mobilya’nın sahibi ORHAN SARSAR, Nizam Team’in sahibi NİZAM ÖZMEN, Endülüs Meyhane’nin sahibi ŞİNASİ DAŞDEMİR.
Sibel Köroğlu: İzmir’in, Alsancak’ın en keyifli zamanlarının insanlarısınız. Özel davetlerin, keyifli buluşmaların, önemli kutlamaların zerafetle yaşandığı harika günlere şahitlik ettiniz. Biraz o günlerden biraz bu zamanlardan bahsedelim istiyorum.
Orhan Sarsar: Biz o kadar eski miyiz ya? Ben diğerleri gibi yaşlı değilim Sibelcim.
Sibel Köroğlu: Yok estağfurullah olur mu öyle şey? Ben dönemi kastettim. (Gülüyoruz). O zaman bugünden başlayalım; neler yapıyorsunuz Orhan Bey görüşmeyeli?
Orhan Sarsar: Alsancak mağazamı kapattım. Karabağlar tarafında beş katlı güzel bir yer yaptım. Eski müzisyen olduğum için, bir katı da müzik de yapabileceğimiz bir kafe olarak tasarlayıp hayata geçirdim. Arkadaşlarımla sık sık kendi aramızda toplanıp orada müzik yapıyoruz. Yaza merhaba, kışa hoşça kal partileri hazırlayıp bir arada vakit geçirmenin keyfini çıkartıyoruz. Alsancak’ta canlı müzik yapan yerlere hala gidiyorum. Fakat Alsancak sokakları eskisi gibi değil, biraz havasını kaybetti son yıllarda.
Nizam Özmen: Ah Orhancım, eskisi gibi gezemiyorum ben akşamları. O sokakları bilemiyorum.
Orhan Sarsar: Ama yine de güzel rock müzik yapan yerler, güzel gençler var. Gençleri seviyorum ben, pozitif enerji veriyorlar. Vazgeçemeyeceğim yerler de var; Sirena mesela. Nerden baksan, kırk beş yıllık bir mekan.
Sibel Köroğlu: Kırk beş yıl, aynı yerde, aynı marka, büyük bir başarı.
Orhan Sarsar: Bu arada Şinasi Bey, sizin Endülüs’ün sokağı da epey bir değişime uğradı son yıllarda değil mi?
Şinasi Daşdemir: Evet, bizim sokak, Gazi Kadınlar, Muzaffer İzgü sokaklarını geçti iyice. Ama bana göre, maalesef. Ailelerin de gidebileceği, gezebileceği bir yer olarak yaşamasını isterim sokakların. Nihayetinde aileler de gezmek istiyor. Ya da sadece kadın grupları olarak gezmek isteyenler de var ki bu büyük bir ihtiyaç, rahatlıkla gezip eğlenebilmeliler. Ben o sokağın ilklerindenim. Endülüs Meyhane olarak ailelerin de gelebildiği bir meyhane kültürünün ilkiyim İzmir’de. Tam yirmi iki yıl oldu.
Sibel Köroğlu: Aslında meyhane kültürü İzmir için çok da yeni değil.
Şinasi Daşdemir: Evet doğru, çok iyi mekanlar vardı. Ama genelde erkeklerin daha çok kendi arkadaşlarıyla gittiği yerlerdi meyhaneler. Eşli olarak ise kulüplere gidilirdi. Kadın erkek bir arada meyhane keyfi yaşamanın ilk adresidir Endülüs. Bunda yaptığımız müziğin de etkisi oldu elbette. Meyhane denince akla gelen tedirginliği, gerek soframız, gerek sunumlarımız, gerekse ortamımızla ortadan kaldırdık biz.
Orhan Sarsar: Aslında siz “meyhane” kavramının imajını değiştirdiniz.
Şinasi Daşdemir: Evet, yılların restoranları artık tabelalarına “meyhane” ibaresini ekliyor ki bunların hepsi Endülüs’ten sonra oldu. Bir de şu var, eskiden herkes eğlenmek, yemek içmek için Alsancak’a gelirdi. Artık her semtte bizler gibi farklı konseptlerde mekanlar var.
Orhan Sarsar: Bence hâlâ İzmir demek, Alsancak demek.
Şinasi Daşdemir: Yok, artık eskisi gibi değil. Çok kalabalık oldu artık buraları; otopark sorunu var, trafik sorunu var. Ve her semt hıncahınç eğlence mekanı doldu. Biz kalitemizden ödün vermediğimiz için hâlâ buradayız.
Orhan Sarsar: İstikrar çok önemli. Siz istikrarlı hareket ettiniz. Yoksa tutunmak gün geçtikçe daha da zor.
Şinasi Daşdemir: Mekan içinde olması gereken müzik ve bir deyimle şamata maalesef biraz sokaklara döküldü. Gürültü çok fazla. Açık havada bazen o kadar fazla müzik sesi oluyor ki gerçekten rahatsızlık verici. Bu da Alsancak’ta olmayı keyifsiz kılıyor.
Sibel Köroğlu: Eskisi gibi müzik eşliğinde yemek yeme alışkanlıkları da değişti değil mi Nizam Bey? Hiçbir şey eskisi gibi korunamadı.
Nizam Özmen: Dejenere oldu artık her şey.Ben kırk sekiz yıldır Alsancak’ta işimi yapıyorum. Yolumuz yıllar önce yine Alsancak’ta Orhan’la buluştu. Altay Derneğimizde bir araya geldik, kulübümüzde beraber çok çalıştık.
Orhan Sarsar: Ben eskileri konuşmayı pek de sevmiyorum ama ekiden her birimiz tektik. Dizayn Mobilya tekti, Rüyam Mobilya tekti, Nizam Kuaför tekti, Şinasi Beyler de aynı şekilde. Herkes işinin teki ve erbabı idi. Benim meslekte kırk yılım geçti, Nizam 48 yıldır bu meslekte, Şinasi Bey desen, yirmi iki; bunca yıl az mı? Toplamda yüz senelik bir tecrübeden bahsediyoruz sadece bu masada bile.
Sibel Köroğlu: Şinasi Bey’in az önce de dediği gibi maalesef artık herkes her işi yapıyor. Nizam Bey sizin de sektörde çok fazla yeni kuaför var. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu?
Nizam Özmen: Memnun eden tarafı yok maalesef. Çünkü her meslekte olduğu gibi aynı kademenin meslektaşları değilsin ama bir tutuluyorsun. İkiçeşmelik’teki spotçuyla Dizayn Mobilya bütçesini tutamazsın, ama adam “Dizaynır sandalye” diye bir isim telaffuz ediyor ve aslında Dizayn adıyla bunu satışa sunuyor. Bunun gibi bir sürü yanlış oluyor.
Orhan Sarsar: Benim malımı yirmi beş otuz yıldır kullananlar var. Artık üretimler hep fabrikasyon, fabrikasyon devreye girince de butik olmuyor o üretim. Unutmadan söyleyeyim; neden dejenere oldu? Çünkü nüfus çoğaldı ve artık yetmiyor. Eskiden Kemeraltı’nda mobilyacı sokağı vardı. Birinci Beyler’de gözlükçüler, İkinci Beyler’de doktorlar, Üçüncü Beyler’de de mobilyacılar vardı. O zamanlarda Karabağlar falan yoktu. Eskiden bütün İzmir oradan alışveriş yapardı. Karşıyakalılar eğlenmek için Alsancak’a gelirlerdi. Şimdi oralarda da açıldı bir sürü mekan, doldu doldu taştı, yine de yetmiyor.
Şinasi Daşdemir: Herkes artık kendi semtinde.
Nizam Özmen: Fiyattan tut, kaliteye kadar, Orhan’ın yaptığı iş mesela, tam bir sanat. Bizim iş de öyle. Şimdi öyle mi ya? Sanat mı kaldı mesleklerde? Aynı şey bizim meslekte de geçerli. Ama müşteri de talebinde farklılaştı; saçlarını yoldurup, bozdurup, renklendirip adına da “ombre” diyorlar; ben öyle bir sanat bilmiyorum. Ben vazgeçtim böyle müşteriden, gelmesin bana. Benim bana, mesleğime, sanatıma inanan müşteriye ihtiyacım var. Ne istediğini bilenler lazım bize, onlara hizmet vermek mutlu ediyor. Sanatını anlıyor, sana saygı duyuyor. Diğer türlü müşteriye ben hitap edemem, o da bana edemez. Memnun da edemem. Artık ayırıyorum bu yüzden.
Sibel Köroğlu: Yine eskilere dönüyorum; eskiden özel günlere nasıl hazırlanırdık? O özenli telaşı anlatır mısınız bana?
Şinasi Daşdemir: Eskiden müzik dinlemesini bilen, özenle hazırlanan bir kitle vardı. Saygınlık vardı. Tüm beyler takım elbiseli, kravatlı, tiril tiril gelirlerdi mekanımıza. Bayanlar bir o kadar şıktılar. Nezaket, hassaslık vardı. Müzisyeni dinleyip alkışlarlardı. Şimdi şortla geliyorlar mekana, arkalarında da koca bir sırt çantası, çantayı koyacak yer bulamıyorlar. Sanatçıdan şarkı istiyorlar, şarkıyı dinlemeden dışarıya sigara içmeye çıkıyorlar.
Orhan Sarsar: Eskiye nazaran saatler de uzadı. Eskiden on iki dedin mi gece biterdi, şimdi ikilere üçlere kadar uzuyor, oradan da çorbacıya.
Nizam Özmen: Bir kere eski geceler artık kalmadı; önce oradan başlamak istiyorum. Akşam davetleri, kokteyller… Sen iyi hatırlarsın Orhancım o eski Efes Oteli gecelerini, yıllarca akşam kokteyllerine, davetlere giderdik. Şimdi düğünler bile butik. Kırk kişilik düğün mü olur canım? Eskiden saçını taradığımız herkes şıklığın gerektirdiği her şeyi yerine getirir, Kordon’a yemeğe bile tiril tiril giderdi. Kordon’da şahane mekanlar vardı. Erol’un Yeri gibi, Bergama Restoran gibi… Zeki Müren bir tarafta, Gönül Yazar bir tarafta otururdu Kordon’da. Fuar zamanları vardı; o dönemlerde İzmir ve Kordon da zerafetten geçilmezdi. Fuar’daki gazino dönemleri hala tadı damağımızda olan zamanlar… Zuhal Yorgancıoğlu defileler yapardı. Rahmetli Ferdi Özbeğen’i, Ümit Besen’i dinlemeye Kübana’ya, Golf’e, Göl Gazinosu’na, Mogambo’ya giderdik. Bambaşka zamanlardı. Giyimler de değişti, her şey gibi. Bizim dükkanda şimdi ön balkonumuz var, eskiden orası yazıhaneydi. Gelen müşterilerimizin kürklerini oraya yerleştirir, karıştırılmasın diye özen gösterirdik.
Şinasi Daşdemir: Benim işe başladığım zamanlarda kadınlar erkekler paltolarını, kürklerini vestiyere verirlerdi. Şimdi vermiyorlar üstlerindekileri, sandalyenin arkasına tıkıştırıyorlar.
Nizam Özmen: Ne kadınlar ne de erkekler, artık hiçbir yere giderken eskisi gibi hazırlanmıyor.
Orhan Sarsar: Salmış herkes kendisini.
Şinasi Daşdemir: Mutlu değil insanlar artık bence.
Sibel Köroğlu: Şu işi de yapsaydım keşke dediğiniz bir şey var mı?
Orhan Sarsar: Ben müziğe iyi ki iş olarak devam etmedim. Artık iş gibi değil maalesef, iyi müzisyenler hak ettikleri yerlerde değiller. Yine eskiye gidiyorum ama biz alaylıydık. Ben Türk Koleji’nde okul orkestrasında başlayıp davulcu oldum. Ama şimdi hepsi okullu çocuklar, zehir gibi. Yazık ki çok komik paralara çalışıyorlar. İyi ki mobilyacı olmuşum.
Nizam Özmen: Benim babam müteahhitti. Bir iki müteahhitlik işi yaptım. Sonra bir buçuk sene kadar mankenlik ajansı açtım. Ortağım vardı. Sonra anlaşamayıp ayrıldık. Kendi mesleğimi iyi ki bırakmamışım. Kendi branşımda şubeler açtım, hala devam ediyorum.
Şinasi Daşdemir: Benim de başka işlerim oldu. Ben iyi ki bu işi yaptım diyemiyorum. Asıl işim gayrimenkul. Gayrimenkulde de güzel işler yaptım. Bu işe tesadüfen girdim; aslında mekanı bir başkası için hazırlamıştım ama kendisi son anda vazgeçince ben işi yapmak zorunda kaldım. Güzel işler yapmaya çalıştım. En memnun olduğum konu kalitemizi ilk günden beri korumam.
Sibel Köroğlu: Hepinize çok teşekkür ediyorum. Elbette bir sürü dedikodu da yaptık eski Alsancak, İzmir günleri deyince ama bunlar bizim aramızda. Hoş sohbetinize teşekkür ediyor hepinize işlerinizde kolaylıklar diliyorum. Hak ettiğiniz müşterilerle mesleklerinizi devam ettirmeniz dileğiyle.