Her hafta seyircileri ekrana kilitleyen Benim Adım Melek dizisinin Kerem’i, İzmirli genç oyuncu Ulvi Kahyaoğlu ile oyunculuk serüvenini konuştuk…
Oyunculuk serüvenin nasıl başladı? Seni senden dinlemek isteriz…
Aslında tamamen şans eseri oldu. İlkokuldayken İngilizce Drama Kulübünün seçmelerine giriyoruz “hadi sen de gel” dediler, sonra kendimi Hansel ve Gretel oyununda “Kurabiye Çocuk” olarak şarkı söylerken buldum. Hiç bilinçli yapılmış bir tercih değildi ve girdiğim için devam ettim. Sonraki sene, sonraki sene derken lisenin ortalarına kadar sürdü. Tabii çok da keyif aldığım bir şey haline geldi sahnede olmak. O döneme kadar okul dışında da bazı ekiplerin oyunlarında yer aldım. Üniversite dönemi yaklaşınca da herkes kafasında bir şeyler oturtmaya başlamıştı. Ben de o döneme kadar pek çok sporla uğraşmışım, bırakmışım. Müzik aletleriyle haşır neşir olmuşum ama haşır neşir olmaktan öteye gidememişim. Dönüp baktığımda yapmaktan keyif aldığım ve devam ettirebildiğim en büyük şeyin tiyatro olduğunu fark ettim. Annemlerle konuştum, okuldaki tiyatro hocamla konuştuk. Derken hazırlanmaya başladım sınavlara.
Bu işin eğitimini de aldın değil mi?
Evet, 2013 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Sahne Sanatları Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı’nda okumaya başladım, hala da aslında mezun olmuş değilim. Geçen sene üst sınıfım olan Gürkan’ın teklifiyle onun yönettiği “Diyelim Ki Birlikteyiz” oyunu ve “90larca” projesi için atlayıp İstanbul’a gittim. Maalesef okuduğum binada mezun olma fırsatım da bu sene itibariyle ortadan kalktı.
Şu anda ilk televizyon deneyimin olan Benim Adım Melek dizisi ile ekranlardasın. Nasıl gidiyor, seyircilerden nasıl dönüşler alıyorsun?
Daha önce kısa film ve tiyatro alanında çok vakit geçirdim ama dizi bilmediğim ve hiç deneyimlemediğim bir alandı.İlk başlarda devam edecek bir hikâyenin içinde olmanın farklı olacağını düşünmemiştim ama her hafta “acaba bu bölüm neler olacak?” diye beklemek farklıymış.Çünkü daha önce oynadığım tiyatro oyunlarında ya da kısa filmlerde elimizdeki metin/senaryo ne ise hikâye ve karakterin yolculuğu metnin/senaryonun sonunda noktalanıyordu. Konu dizi olduğunda hikâyenin devam ediyor olması ve karakterin hikâyesinin de bunun içinde dönüşüyor olması beni heyecanlandırıyor.
Galiba insanları epey ağlatıyoruz ama artık alışıldı çünkü ilk başlarda insanlar “Yeter artık ağlatmayın. Biraz da iyi şeyler olsun.” diyordu ama en son “inanın her hafta düzenli olarak ağlıyoruz.” dediler bana. “Her hafta düzenli olarak izliyoruz.” cümlesi bizim diziyle beraber “her hafta düzenli olarak ağlıyoruz.” olmuş.
Rol aldığın kısa film ile Cannes Film Festivali’nde ülkemizi temsil ettin, o süreci biraz anlatır mısın?
Okuldaki 4. yılımda Film Tasarım bölümünden arkadaşım olan Alper, Emrah Serbes’in “Kimi Sevsem Çıkmazı” isimli öyküsünü çekecekti. Deneme çekimleri yaptık ve sonunda çalışmaya başladık. Benim ilk deneyimimdi çok istekliydim, çok heyecanlıydım. Sürekli provalar yapıyorduk, Alper provaları da çekiyordu ve ben kendimi izlediğim zaman şok oluyordum. Çünkü abartmaya çok yatkın bir noktadaydım ve sahnede de bunu yapmaktan çok keyif aldığım bir dönemdi(çok da eleştirilirdim). Ama şansım Alper ne istediğini çok iyi biliyordu ve beni yavaş yavaş korkutmadan kafasındaki yola soktu, ben de süreçte ona çok güvenip kendimi tamamen ona bırakmıştım. Sonucu da çok gurur verici oldu, Alper’le beraber Cannes’a gittik. Filmimiz Cannes Film Festivali’nin Short Film Corner bölümündeydi. Yaptığımız bir işle hele ki bir arkadaşımla(ve yönetmenimle) o platformda bulunabilmek unutulmaz bir deneyimdi.
Oyunculuğun seni besleyen yönleri neler?
Bu galiba cevabını tam olarak bildiğim bir soru değil ve cevabının bilmiyor olmak da beni besleyen taraflarından biri ve aslında çok da karşılıklı besleme durumu var. Oyunculukta fark ettiğim ya da yaptığım pek çok şeyin hayatımda bir yansıması oluyor, aynı şekilde hayatımda algıladığım pek çok şey de oyunculukta bir noktaya dokunuyor. Bitmeyen bir kendimle yüzleşme, kendimi tanıma serüveni gibi aslında…
Örnek aldığın, başarılı bulduğun oyuncular kimler?
Aslında çok fazla isim var… Herkesin ayrı ayrı yönlerine hayran oluyorum. Bir şeyler yakalamaya, bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum.
“Şu rolü oynasam çok mutlu olurum” dediğin bir rol var mı?
Sanırım yok çünkü cevabı düşünürken ilk aklıma gelen geçen sene Diyelim Ki Birlikteyiz oyununda Lapa’yı ve şuan Kerem’i oynarken ne kadar mutlu olup keyif aldığım. Hatta özlüyorum ben karakterleri. Lapa’yı özledim mesela. Kerem’le ayrıldığımız zaman da onu çok özleyeceğim.
Kendine ait zamanlarını nasıl değerlendiriyorsun? Nerelere gitmekten, neler yapmaktan keyif alıyorsun?
Kendime ait zamanları verimli kılmak için epey uğraşıyorum. Buradayken fotoğraf çekmeye başladım. 35mm. Antep’te olduğumuz için denenebilecek her adreste her kebabı denedim. Şimdi artık kebap yemeye ara verdim. Futbol konusuna eğilmiştim, Gaziantep Futbol Kulübü’nün U19 takımıyla antrenman yapıyordum sonra ufak bir sakatlık yaşadım ve antrenmanlara ara vermek zorunda kaldım. Ben ayar tutturmak konusunda sıkıntı yaşıyorum. Yaptığım şey ne ise onu dengelemek bende biraz zaman alıyor, tabii o zamana kadar bıkmış ya da sakatlanmış olmazsam.
Hayatta karşına çıkan zorluklarla başa çıkmak ve motive olmak için kendine neler söylersin?
Bunu atlat ve dönüp baktığında “Vayy be! Bunu da atlattın! Helal sana!” de.
Bir İzmirli olarak İzmir’i senden dinleyebilir miyiz? Özlüyor musun bu şehri?
Özlüyorum tabii ki. Hayatımda ilk defa “Ben İzmirliyim” cümlesi ağzımdan çıkar oldu. Şehir olarak farklı bir kültüre, farklı bir bakış açısına sahipmişiz. Alışkanlıklarımız, değerlerimiz her yerin kendine has olduğu gibi, bizim de kendine has. Bir yandan da ailem tabii ki… Onları özlüyorum. Çalışma yoğunluğundan yanlarında olmak istediğim her zaman yanlarında olma şansım olmuyor. Aklımın bir köşesinde sürekli İzmir oluyor.
İlerleyen süreçler için kafanda nasıl projeler var, nasıl bir kariyer hedefin bulunuyor?
Benim Adım Melek hayatımda yeni dönem açtı, daha önce bir dizi deneyimim olmamıştı. O yüzden şuan biraz tanımaya, alışmaya çalıştığım bir dönemdeyim. Normalde her şeyi planlamayı çok seven biriyimdir, böylece kafamda kurduğum yolu takip etmeye çalışırım. Ama şuan biraz daha akışına bırakmayı öğrenmeye çalışıyorum. Ben sinemayı da tiyatroyu da çok seviyorum ve özellikle kısa film benim için ikinci bir okuldu. Çok güzel ve değerli insanlar tanımamı sağladı. Yakın bir zamanda tekrar bir araya gelip ortak bir şeyler yaratabilmeyi çok isterim.