Mantra Müziğinin Cennetten Gelen Sesi; Seda Bağcan
Bunu biz demiyoruz; dünya müzik otoriteleri söylüyor: “Mantra Müziğinin Cennetten Gelen Sesi”. Dünyanın değişik kültürlerinde binlerce yıldır şifa amacıyla söylenen sözlere, özel frekanslar ekleyip Türk müziği enstrümanlarıyla buluşturan Seda Bağcan ile, yaptığı çalışmalar ve hayata bakışı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
İzmir’de BİRartıİKİ Kişisel Yaratıcılık Atölyesi tarafından, 2-3-4 Kasım 2018 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan 6. Bolluk Bereket Festivali’nin açılış konserini yapacak olan Seda Bağcan, sadece Türkiye’de değil, davet edildiği pek çok ülkede verdiği eğitimlerin ve konserlerin aranan ismi. Bağcan, hayat tutkusunu ‘’Bilim-Müzik-Şifa’’ olarak tanımlıyor. New Age türünde yaptığı müzikleriyle dünyadaki sevgi titreşiminin yükseltilmesine katkı koyuyor.
Bilim, müzik ve şifayı nasıl bir araya getiriyorsunuz?
Biliyorsunuz müzik, Tibet’den Mısır’a, Eski Yunan ve Roma’dan Avustralya’ya, Mezopotamya kültürlerinin hemen hemen her döneminde, Selçuklularda ve Osmanlıda terapi amaçlı kullanılmıştır. Ben, zaten dünyanın değişik kültürlerinde binlerce yıldır şifa amaçlı söylenen mantraları müzikle buluşturuyorum. Her albüme, o döneme ait bilimsel bir teknik ekliyorum. Ve ortaya bu albümler çıkıyor.
Mantra müziğini diğer müzik türlerinden farklı kılan nedir?
Mantra müziği dünyada çok yaygın olarak fiziksel, duygusal, ruhsal şifa için kullanılan bir müzik türü. Hem kendimin hem de dinleyicilerimin ruhuna çok iyi geliyor.
Mantra, Sanskrit dilinde bir kelime. Man; zihin demek, tra; serbest bırakmak demek. Zihni sakinleştirmek için tekrar edilen titreşimlere, frekanslara, ritimlere, hecelere, sözlere deniyor mantra. Günlük hayatlarımız çok yorucu ve koşuşturma halinde geçiyor, hele bir de büyük şehirlerde yaşıyorsak bu durum ciddi bir şekilde stresimizi arttırıyor. Mantra müziği, bize bu günlük koşuşturmamızdan sıyrılıp zihnimizde boşluk anları yaratmamız için bir araç oluyor. Müziği dinlememiz bile zihnimizden geçen saniyede düşünce sayımızı azaltmamıza yardımcı oluyor. Mantra müziğini birlikte söylemeye başladığımızda da kendi sesimizin şifa gücünü devreye sokmuş oluyoruz. Kafatasında bir titreşim yaratmak enerji alanımızın titreşimini yükseltmemize neden oluyor. Stres azalıyor, yerini huzur alıyor. Zihinde de boşluk anı yaratılıyor, bu da en mükemmel titreşimimizin yani frekansımızın tekrar metabolizmamız tarafından hatırlanmasına neden oluyor.
Mantra konserleriniz nasıl gerçekleşiyor?
Benim konserlerim sadece konser değil, kendi üzerinizde çalışabileceğiniz ve kendinizi, eğlenerek, şarkı söyleyerek ve dans ederek şifalandırabileceğiniz bir çalışma. Geçenlerde Tayvan’da verdiğim bir konsere çok değerli bir bilim adamı geldi ve şöyle bir yorum yaptı: “Hayretler içerisindeyim, öyle bütünsel bir çalışmanın içinde buldum ki kendimi, Tao’yla, Zen’le, Buda’yla tüm dinlerle, tüm kültürlerle, tüm zamanlarla, kuantum fiziğiyle ve bilimle buluştum. Her hücremde yaratımı hissettim”. Tabi dünyalar benim oldu. Dünyanın bir başka köşesinde anlaşılmak, değer bulmak inanılmaz keyifli. Her gittiğim ülkede tüm sınırlar yok oluyor. Dünyada sevgi, huzur ve barış için, birlik için tek bir yürek olunuyor. Ne mutlu!
Albümlerinizde hangi frekansları, nasıl kullanıyorsunuz?
İlk albümüm olan “Sunrise”a şifa frekansları ekledim subliminal olarak. Zaten çok kuvvetli şifa mantraları var özellikle kalp çakrası ve aurayı, yani manyetik alanımızı güçlendirici titreşimler ve mantralar var.
İkinci albüm olan “Remember”a da boğaz çakrasına iyi gelecek frekanslar koydum, mantraları o yönde seçtim. “I am that I am” yani “Ben Benim” albümümde de 3. göz denilen 6. çakraya iyi gelecek frekanslar ve mantralar var.
“Miracle” albümümde de Quantum Biofeedback SCIO makinesiyle Schuman frekansı, kutsal geometri programları ve şifa programları ekledik. Bu albüm iki sene önce Grammy’e new age dalında aday oldu.
Bu anlattıklarınızın ışığında duyguların ölçülebilir bir frekansı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, elbette bütün duygularımızın ölçülebilir bir frekansı var. Mesela sevginin frekansı 528 Hz. Son albümüm olan “Love” için tüm enstrümanları 444 Hz’e akortladık. Şu an dünya müzik piyasasındaki standart 440 Hz. La sesini 444 Hz’e akort edince Do sesi 528 Hz oluyor. 528 Hz. Kalbin titreşimi ve mucizevi titreşim diye de geçiyor bilimsel araştırmalarda. Hatta DNA onarıcı titreşim diye de kullanılıyor. Eğer cam şişede bulunan suya 8-10 dakika 528 Hz. dinletirseniz H2O olan su H3O2 olmaya başlıyor. Biz buna suyun 4. fazı diyoruz. Bu 4. fazda negatif ve pozitif iyonlar ayrılıyor ve sudan elektrik bile üretebilir hale geliyorsunuz. Yapılan bilimsel araştırmalarda 528 Hz’in organların iyileşmesi, kan değerlerinin düzelmesi gibi sonuçlar elde edilmiş.
Ben de bu araştırmalardan yola çıkarak albümü 528 Hz. frekansında “Love” yani sevgiyi hatırlamak, sevgiyi yaymak için yaptım.
Sizce müzikle bulunacak şifanın en uç noktası nedir?
Geçenlerde Bethoven’ın 4. Senfonisi’nin kanser tedavisinde kullanıldığına dair bir yazı okudum. Bu yönde çok araştırma yapılıyor. Benim müziklerim dünyanın birçok ülkesinde hastanelerde, doğumhanelerde, terapi merkezlerinde, SPAlarda, yoga ve şifa seanslarında çalınıyor. Dünyaca ünlü Japon bilim adamı Masaru Emoto 2011-2012 yıllarında benim müziklerimi Japonya’daki laboratuarlarında incelemişti. Müziklerimi kötü moleküllü sulara dinlettiler, çok hızlı bir şekilde mükemmel moleküllü su haline geri döndüklerini gözlemlediler.
Yüzde 70’i su olan vücudumuzda da müziklerin dinlenilmesi sonucu bir şifalanma, bir iyilik halinin oluşacağı sonucunu elde etmiş olduk.
Müzikle, düşünceyle hayatımızı değiştirmek mümkün mü?
Ben, insanlık olarak neye odaklanırsak onu yaratacağımıza inanıyorum. Şu anda medyada, gazete olsun, televizyon olsun baktığınızda felaket haberlerinden başka bir şey duyamıyorsunuz ve okuyamıyorsunuz. Hiç mi iyi bir şeyler olmuyor dünyada, neden bu kadar negatif haber? Sanki insanlık negatife programlanmaya çalışılıyor. Bir uyanış, bir sorgulama dönemi geldi herkes için. Her birey yaşam sorumluluğunu eline alıp kalbinin sesini dinlerse, egodan yaşamayı bırakıp kalpten yaşama yollarını aramaya başlarsa ki birçok insan bu yola zaten girdi, yarınımız için her zaman bir umut var.
İzmir’de 2-3-4 Kasım 2018 tarihlerinde düzenlenen Bolluk Bereket Festivali’nin açılışı sizin konserinizle gerçekleşecek. Sizce bolluk bereket kavramı hayatımızın neresinde?
Bolluk Bereket Festivali’nin bu yıl altıncısı düzenleniyor. Sloganı da “Hayata kucak aç”. Hayatı kucaklamak, kucaklayabilmek çok önemli. Aslına bakarsanız insanın doğal hali sevgi, mutluluk, huzur, iyilik, sağlık, bolluk, bereket. Eğer bu halden uzaksak, uzaklaştırılıyorsak bir şeyleri değiştirme zamanı. Herkes için… Değişim ise kendinden başlıyor. Hiç kimse sizin hayatınızı sizin için değiştiremez. Şikayeti bırakıp doğal halimize doğru içsel yolculuğumuza çıkmamız gerekiyor insanlık olarak. Yani SEVGİyi hatırlamamız, hayatı bu halimizle kucaklamamız gerekiyor.