MÜZİKLİ SEYAHAT YAZARI LOREENA MCKENNITT İZMİR’E GELİYOR
30 yılı aşan kariyerinde “Eklektik Kelt” müziğiyle dünya çapında 15 milyona yakın albüm satan ve şarkılarını “müzikli seyahat yazısı” olarak tarif eden Kanadalı şarkıcı ve besteci Loreena McKennitt, 29 Haziran’da İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda hayranlarıyla buluşacak. McKennitt, son albümü “Lost Souls” ve kariyerinin en özel şarkılarıyla İzmirli dinleyicilerine müzikal bir ziyafet yaşatacak.
Sadece Kuzey ve Güney Amerika’da değil, Avrupa’da ve Avustralya’da da en çok satanlar arasına girmeyi başardığı albümleri ve mistik şarkılarıyla dünya çapında geniş bir kitleye seslenen sanatçının “Lost Souls” albümü Hint-Avrupa kökenli kavimlerden Bedeviler’e uzanan çağdaş fikirlerin zengin ve eklektik bir sunumu niteliğinde. Nyckelharpa (İsveç halk çalgısı), ud, kanun, Flamenko gitar, vurmalılar gibi çeşitli enstrümanlarla bezeli albümde Loreena McKennitt vokallerin dışında piyano, klavye, akordeon ve arp çaldı.
Dört kıtada altın, platin ve multi-platin satış rakamlarına ulaşan Loreena McKennit, büyüleyici kariyeri boyunca aralarında Kanada’nın en önemli müzik ödülü Juno’nun ve Billboard Uluslararası Başarı Ödülü’nün de yer aldığı sayısız ödüle layık görüldü, Grammy ödüllerine ise iki kez aday gösterildi.
Kelt müziğini dünyaya duyuran Loreena McKennitt ile dergimiz için söyleştik.
Arkeolojiye ve antik dönemlere büyük bir ilginiz olduğunu biliyoruz. Ankara, Konya, Safranbolu ve Kapadokya’daki kazı alanlarına da ziyaretleriniz olmuştu. Bu bölgelerle ilgili gözlemleriniz neler?
Arkeolojik kazı alanlarına gitmek ve oradaki havayı solumak beni çok etkiliyor. Bahsettiğiniz seyahati bir mayıs ayında yapmıştık, güzel bir bahar günüydü. Oradaki ovalar, çayırlar bana büyüdüğüm Manitoba’yı anımsatmıştı. Özellikle Ankara’da Kelt dönemine ait tarihi eserlerin sergilendiği müze çok çarpıcıydı. Bu ziyaret sayesinde Kelt kültürüyle ilgili bilgimi arttırma şansım oldu. Frigler, Lidyalılar ve Osmanlı kültürüyle ilgili de birçok bilgi edindim, hatta tarihimizin belli noktalarda nasıl kesiştiğini anladım. Kapadokya’ya yaptığım ziyaretler de benim için çok özel, peri bacalarına, erken dönem Hıristiyan kiliselerine karşı müthiş bir merakım var. Bölge halkının sıcaklığı, ikramları, misafirperverliği de her zaman kalbimde…
Kelt kültürü ve Anadolu arasındaki bağlantıya dair yorumlarınızı paylaşır mısınız?
Bu bağlantıyla ilgili öğrenme ve keşif sürecimin başındayım aslına bakarsanız. Ama bazı erken dönem Kelt kabilelerinin Anadolu’dan çıktığına ve St. Paul’ün Galatlar’a yazdığı mektuplarda da bundan söz edildiğine inanılıyor. O dönemden bu yana bir kültürel evrim sürecinin devam ettiğini düşünmek insanı gerçekten büyülüyor.
Müzikle ilgili ilk anılarınız neler? Müzik ailenizin ve hayatınızın bir parçası mıydı?
Müzikle iç içe bir ailede büyümedim. Yani müziği seviyorlardı elbette ama öyle kilise korolarında söyleyen, kamp ateşi etrafında çalan, söyleyen bir ailem yoktu. Ama içinde büyüdüğüm ortam çok müzikaldi, okullarda, çeşitli etkinliklerde müzik hep hayatımdaydı. Kelt müziğiyle 1970’lerin sonunda tanıştım. Winnipeg’deki bir folk müzik grubundaydım.
Peki, müzisyen olacağınızı, kariyerinizi şarkı söyleyerek sürdüreceğinizi ilk olarak ne zaman anladınız?
Öyle net bir an anımsayamıyorum. Çocukken veteriner olmak istiyordum. Ama ilerleyen zamanlarda çeşitli etkinliklerde insanların önünde şarkı söylemeye başladıkça bu kendiliğinden yolunu buldu.
4 kıtada 15 ülkede platin ve multi-platin satış rakamlarına ulaştınız ve eleştirmenlerden de övgü dolu sözler aldınız. Bu başarınızı neye borçlusunuz?
Bunu açıklamak benim için çok kolay değil çünkü birçok bileşeni var. Kelt müziğinin insanları etkisi altına alan bir yanı var. Beni de ilk anda cezbetmişti. İkinci olarak düzenlemeleri çok geleneksel bir yaklaşımla yapmıyorum. Klasik enstrümanların yanı sıra elektro-gitar, vurmalılar gibi modern enstrümanlar da kullanıyorum. Seyahatlerim sırasında aldığım etnik enstrümanları da kullanıyorum. Üçüncü olarak da sesimde duygusal bir şeffaflık olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden dinleyiciler samimi ve dokunaklı buluyorlar sanırım.
Müzik dışında sosyal meseleler, çevre, hayvanlar sizin için öncelikli konular arasında. Bu konularla ilgili çalışmalarınızdan ve girişimlerinizden de bahseder misiniz?
Yaşadığım yerin yakınında Stratford, Ontario’da bir aile merkezim var, işletmesini de ben sürdürüyorum. Modern hayatta çocukların ve ailelerin yeterince anlaşıldığını ve desteklendiğini düşünmüyorum. Onun dışında iklim değişikliğine karşı bulduğum her yere ağaç dikmeye, kendi hayatımı bu doğrultuda düzenlemeye ve geliştirmeye çalışıyorum, elbette çevremi de bunun bir parçası haline getirmeye çabalıyorum.