Daha 30’unda genel müdür koltuğuna oturan Ontur Otelleri Genel Müdürü Gökçe Kesikçiler Buğday ile kendini bildi bileli yemek yapan eşinin tanışmaları “aşk tesadüfleri sever”e uygun. Bir akşam Gökçe Kesikçiler arkadaşları ile Alaçatı’da “Adı Mustafa”ya gidiyor.
Restoran sahibi Mustafa Buğday olaydan haberdar ve o akşam döktürüyor. Sunduğu lezzetler bir başka güzel. Tanıştıklarında aşk filizleniyor. “Hayat bir tabak meze gibidir, ardından ne geleceğini bilemezsin” özdeyişine uygun olarak. Kısa bir süre sonra da evlilik ve daha 15 günlükken işe gitmeye başlayan Batuhan’la sonuçlanıyor bu tanışma yemeği. Solto Otel’de birlikte çalışan çift şimdilerde farklı otellerde sürdürüyorlar iş yaşamlarını. “Aşkımızın Köftesi” kendi yarattıkları bir yemek. Aslında eşi kadar iyi bir aşçı olan Gökçe Kesikçiler Buğday yaratmış yemeği. Evde kıyma, patates ve bir takım otlar varmış, onları karıştırarak soslu farklı bir yemek yapmış, olmuş “Aşkımızın Köftesi”.
Sevgililer Günü Buğday ailesi için çok özel bir gün değil .Onlara göre hemen hemen her gün özel bir gün. İzmir’in en iyi şehir otellerinden Ontur Otel’de keyifli bir sohbet yaptık Gökçe Kesikçiler Buğday ile…
Yeni yemekler var mı yarattığınız?
“Aşkımızın Köftesi” klasik oldu, onu bizi tanıyan herkes biliyor. Güzel bir ara sıcak. Mustafa yaratıcı bir şef olduğu için yurt içinde ve yurt dışında çok seyahat ediyoruz. Eşim de araştırır, tadar, yaratır. Beraberce çok yeni şeyler yaptığımız oluyor ancak işlerimiz nedeniyle mutfağa girmek için çok nadiren hafta sonları fırsat buluyoruz. Urla’da bahçe içinde bir evimiz var; evimizde ailece ve arkadaşlarımızla vakit geçirirken güzel yemekler yapıyoruz. Ben de Boşnak kökenli olduğum için iddialıyım aslında; çok kimse bilmese de iyi yemek yaparım.
Otellere bakıyorum da genelde müdürler hep erkek. Oysa turizm sektöründe ağırlıklı kadınlar çalışıyor. Siyasetteki gibi önleri mi kesiliyor kadınların?
Erkekler yanlış anlamasın ama gerçekten bizim sektör biraz zarafet, biraz nezaket gerektiriyor. Kadın eli çok önemli. 25 yıldır bu sektördeyim. Ben bu hususta hep çok şanslıydım. Uzun yıllar çalıştığım Koç Grubundaki Genel Müdürüm de, Ontur Otelleri Onur İnşaat’taki patronlarımız da her daim destek oldular. Her şirkette pozitif kadın ayrımcılığını görmek mümkün olmuyor. Bu biraz da şirketlere bağlı.
Kadınlarımızın bu alanda çok başarılı olacağına inanıyor ve örnek olmaya gayret ediyorum. 2005’ten beri genel müdürlük yapıyorum. Ben genel müdür olduğumda Türkiye’de parmakla gösterilecek kadar az sayıda kadın genel müdür vardı. Son yıllarda arttı. İşin bir farklı boyutu da sektör saat kavramının olmadığı çok zor bir sektör. Evliyseniz ve bir de çocuğunuz varsa daha da zor olabiliyor.
Diğer taraftan bence yönetimde kadın maskülen bir kadın yönetici olmamalı; kadın kadın gibi olmalı, feminen görünmeli. Mühim olan empati yapabilmek, her şeye akıl ile karar vermek ve çok mantıklı olmak gerekmiyor. Çoğu zaman doğruları, duygularınız ile karar vererek de bulabilirsiniz. Başarı böyle geliyor bence.
Evli, mutlu, çocuklu… Nasıl başardınız?
Allah herkese işinde ve evinde mutluluk versin. Evdeki dengeyi bozmamaya çalışıyorum. İşimi çok uzun saatlere yayıp evimi ihmal etmiyorum. Dengede olmaya gayret ediyorum. İş de önemli, aile de. Başarı mutlu evlilikten geçiyor. İnsan evde mutlu olamazsa işte de olamaz. İkisinde de mutlu olan insan dünyada cennettedir.
Biraz da işinizden bahsedelim…
Grand Hotel Ontur, Çeşme’de Dalyan Uç Burnu’nda, odaları Ege Denizi ve Sakız Adası manzaralı olan 5 yıldızlı otelimiz. Onur İnşaat çok eski ve köklü bir şirket. Benim de şirketimiz ve patronlarımız ile tanışıklığım 2000 yılındaki Çeşme Otelimizin açılış dönemine gelir, o zaman çok daha genç idim ve açılış ekibindeydim.
2005-2010 Yılında 5 Yıl Genel Müdürlük yapıp, sonrasında bir dönem ayrılmıştım, 2016 sonunda tekrar Ontur Otellerine güzel bir dönüş yaptım.
Çeşme’de bu yıl otelimize ilave olarak bölgedeki en büyük kongre merkezini ilave ettik. Kongre Merkezimiz 700 kişilik; kendi içinde 3’e bölünüyor. 7 metre tavan yüksekliği var. Grubumuzun, Grand Hotel Ontur’un hemen yanında, 73 odalı, çok şık mimariyle yapılmış, 2000 m2’lik bir SPA’sı, kapalı ve açık havuzlarıyla çok fonksiyonlu hatta yaz-kış açık kalabilecek ve A plus misafirlerimize hitap edebilecek bir otel yatırımı daha oldu.
Bu otelimiz luxury konseptte, A plus misafire hitap edecek. Tüm odalar deniz manzaralı. Oda kahvaltı şeklinde hizmet vereceğimiz bu otelimizi Nisan – Mayıs aylarında hizmete açacağız.
İzmir Ontur, business oteli. Sadece iş insanlarının değil sanatçıların da tercih ettiği bir otel.
Üç oteli de yönetmek zor olmuyor mu?
Bizim iş tam bir takım çalışması. Genel müdür yardımcısı arkadaşlarımız var. Oturmuş ve işini çok iyi bilen yönetici arkadaşlarımız, kaliteli ve mutlu çalışan bir ekibimiz var. Satış, house keeping, ön büro, teknik, mutfak; her bir departman çok önemli.
Yöneticilerimizin ağırlığını kadınlar oluşturuyor. Uzun yıllardır ekibimizde olan çok başarılı erkek yöneticilerimiz de var. Kadınlar konusunda biraz daha pozitif ayrımcıyım ben de; kadınlar daha ince düşünüyor, daha hassas oluyor, iletişime daha açık oluyorlar. Bizler yönetici olarak her daim örnek olmaya gayret ediyoruz. Biz işin başında olacağız ki personel de işini iyi yapsın.
Sloganımız “mutlu personel, mutlu misafir”. Ne kadar mutlu çalışan olursa o kadar mutlu misafir olur. Çalışanlar ve misafirlerimizle iletişimi seviyorum. İşimiz hizmet; sürekli çalışmamız, keşif yapmamız lazım. Konuklarımızla her düzeyde ilgilenmemiz lazım. Oturmak, odadan emir vermek yok; bunlar çok geçmişte kaldı.
Konuk ağırlamak aslında hiç de zor değil. Misafirimizi evinden daha konforlu, daha sıcak bir atmosferde güler yüz ile ağırlamak ve ilgi göstermek. Bunu severek yaptığınız zaman otelcilik dünyanın en güzel işi. Yatırımların personele yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çalışan ekiple duygusal bağ kurmak da çok önemli. Her personele ismiyle hitap ederim, eğitimi ve yeteneğine uyan birimlerde görevlendirmeye takip etmeye önem veririm.
Sadece otel yöneticiliği yok. Aktif sivil toplumlarda görevler de var…
Evet. Çeşme Otelciler Birliği (ÇEŞTOB) Genel Başkan Yardımcısıyım. Çeşme için kanımızın son damlasına kadar koşturuyoruz. Fuarlara katılmamızı gereksiz buluyorlar ama çok önemli oralara katılım. Dünya turizminin buluştuğu fuarlar bunlar.
Pazarlama tek başına yapılacak iş değil, güç birliği yapmak gerekiyor, Çeşme turizminin gelişimi İzmir’e iç ve dış bağlantılı uçaklar artması ile olacak.
Antalya bir marka oldu. İstanbul bir marka oldu. Hala İzmir’i, Çeşme’yi turizmde marka yapamadık. İzmir’in tarihi turistik çevresi, yeme içme kültürü nerede var?
Tarihi Kemeraltı bile olağanüstü bir değer; daha yeni yeni keşfediliyor. Çeştob’un yanı sıra Türk Eğitim Vakfı (TEV)’nda çalışıyorum. TEV’in işkadınlarından oluşan bir korosu var. 6 ay hazırlanıyor ve konser veriyoruz. Konser geliri bursiyerlere gidiyor.
Bu kadar iş ve sorumluluk içinde yorgunluk nasıl atılıyor?
6 aydır kendime bir kural koydum. Öğlen aralarında bir saat kadar spor yapıyorum spor hocamla. Haftada mutlaka 3-4 gün. Spor bir rahatlık sağlıyor ve yorgunluğumu atıyorum.
Biraz da özelinizden bahsedelim. Alışveriş, seyrettikleriniz, okuduklarınız gibi…
Alışverişi severim tabii ki. Genel olarak iş hayatı odaklı giyiniyorum, öyle bir tarzım var. Çok spor giyinmeyi sevmem. Hafta sonları da spor-şık. Evde bile eşofman giyen birisi asla olmadım. Kimseyi eleştirmek değil ama ev içinde bile her an bir misafir ağırlayacakmışım gibi düşünürüm.
Marka takıntım asla yok, bir kıyafetin moda olup olmamasına da bakmam. Neyi beğeniyor neyi yakıştırıyorsam onu giyerim. Hatta bu konularda çizgimin aynı olmasının avantajını yaşıyorum. Pek demode kıyafetim yoktur; yıllar sonra bile 20 senelik bir ceketi çıkarıp giyebilirim. Müzik de yemek gibi hayatımızda önemli bir yer tutuyor.
Ritüelleri olan birisiyim; Sabah ve öğle yemeğinden sonra orta şekerli Türk Kahvesi vazgeçilmezim. Filtre kahve ve nescafe hiç içmem. Televizyon seyreden bir aile değiliz. Vakit bulursak günde bir saat okuma saati yapıyoruz anne baba oğul.
10 senedir Urla’da yaşıyoruz. Doğayı çok seviyoruz. Hava da güzel olursa bahçemizde yaşıyoruz denilebilir. Çiçek ekiyoruz, dostlarımızı ağırlıyoruz; en büyük rehabilitasyon dostlarla ve aile ile geçirilen güzel zaman. Bir de bahçe ile uğraşmak. Özellikle eşim bu hususta çok kabiliyetli. Çiçekler onun elinde hayat buluyor, ölmüş solmuş bitkileri yeniden yeşertiyor, yeni bitkiler üretiyor. “Bir ömür boyu mutlu olmak istiyorsan toprakla uğraş” diyen Çin atasözü adeta bizim için yazılmış.