BERKAY ESKİNAZİ: AZİMLİ, ÇALIŞKAN, İYİ KALPLİ

Benan BİLEK ile Biz Bize

Kendisini elbette tanıyor, pek çok yerde görüyor ve içinde olduğu ya da liderlik yaptığı projeleri biliyordum. Ama bire bir muhabbetim birkaç yıl önce Kuşadası PineBay’de yapılan Rotary Assemble’sinde oldu. Gösterimin konseptinde hepimiz aynı yaşta ve aynı statüde olan kız çocuklarıyızdır; soyadlarımızı, unvanlarımızı bir kenara bırakır küçük kızlara dönüşürüz. Kafamı kaldırıp onun gülümseyen bakışıyla karşılaşınca “Gel Berkay sahneye” dedim, “N’oluyor? Nedir?” demeden geliverdi yanıma. “Berkay Hanım” olmadı.

BERKAY ESKİNAZİ

Sonra bir Kitvak İcra Kurulu toplantısında yine yan yana olduk; unvansız, egosuz, kartvizitsiz, pırıl pırıl bir gönüllüydü.

Aradan bir süre geçti. Sibel ile açtığımız ajansımız Sorella Events’e ziyarete geldi ve bize sordu; “Ben bu iki kadın arkadaşımla neler yapabilirim? Size nasıl destek olabilirim?” Açıkçası şaşırdık. Biz talepte bulunmadan o uğurlu elini uzattı bize. Gerçekten de bereketiyle geldi Berkay Eskinazi.

Çok kısaca biyografin ile başlasak?

İzmir doğumluyum. Annem Bergamalı, babam Konyalı, ben İzmir’de büyüdüm. Babamın işi dolayısıyla belli bir süre Bergama’daydım. İlkokul, ortaokul ve liseyi Bergama’da bitirdim. Bir süre İzmir’de Karşıyaka Kız Lisesi’nde de okudum ama okulu Bergama’da bitirdim. Liseyi bitirdiğim yıl İzmir’e geldim ve o ilk yazdan itibaren iş hayatına başladım. Üniversitede eczacılık okurken bir yandan da çalışıyordum. Gece bölümünde okuyordum, okulumu da kendi imkânlarımla kazandığım para ile ödedim, ailemin çok az desteğini aldım maddi anlamda.

Çok cesursun.Daha o zamandan çok cesursun…

Evet, çünkü bizim dönemimizde kız çocuklarının koşulları biraz daha zordu sanki. Ankara’da okuyacaktım ama babam göndermedi.Ben de özel bir üniversitede çocukluğumdan beri seçmiş olduğum meslek olan eczacılık bölümünü okudum. İlkokul yaşlarımda bir eczacıya hanıma hayrandım. Pek çok konuda olduğu gibi okulumu seçme konusunda da idolüm oldu benim. O hayranlıklaeczacılığı seçtim. Gündüz iş hayatı, akşam eğitim; zorlu oldu ama sonuna dek devam ettim.

Eczacılık yaptın mı hiç?

Altındağ’da babam Fevzi Bey’in lakabını koyduğum bir eczanem oldu; Hoşgör Eczanesi. Sanayiciliğe başladığımda da eczaneyi sürdürmek istedim. Çünkü eczacı olduğumda alaylı olarak elde ettiğim ancak bir üniversite kadar değerli olan ikinci bir mesleğim olmuştu. Bir sanayici kimliğim oldu. Sonrasında tercihimi sanayicilikten yana kullandım.

“HoşgörBaba”dan sana da geçmiş hoşgörülü olmak. Babanın kızı mısın?

Evet, babamın kızıyım. Babamdan hayata dair çok fazla şey aldım, onun görüşleriyle büyüdüm. Babam her zaman “iyilik yap denize at, dalgalar onu sana geri getirir” derdi. Çok bereketli bir adamdı. Ticareti küçük yaşlarda babamdan öğrendim. Babamın uydusu gibi hep yanında gezer, onunla birlikte işe giderdim. Babamın nakliye şirketi vardı; onunla beraber pek çok köy, kasaba gezdim.

Kaç kardeşsiniz?

Biz beş kardeşiz ben en küçükleriyim. Dört kız bir oğlanız.

Sanayiciliğe nasıl adım attın?

Üniversiteyi akşam ve paralı okuyacaktım. Bu bütçeyi kendim yaratmayı planlayınca bir tanıdık vasıtasıyla işe girdim. Tanıdık aracılığıyla gönderildiğim bu işte çok azmettim. Her basamağı yavaş yavaş ama disiplinli çalışmam sayesinde geçtim. Ofis sekreterliğinden fabrikaya atladım, ambarda, imalatta, her basamakta çalıştım. Sonrasında önce fabrika müdürü oldum. Genel müdür yardımcılığına kadar yükseldim.

Çok erkek bir iş aslında, öyle değil mi?

Doğru, uzun bir müddet okul arkadaşlarım dışında kız arkadaşım olmadı diyebilirim. Benim çalıştığım yıllarda çok kadın çalışan da yoktu. İşçiler arasında biraz kadın çalışan vardı ancak yönetici kısımda pek yoktu. Plastik sektöründe ben teklerden biriyim, bir ara bana “plastik kraliçesi” derlerdi bizim sanayiciler.

Erkek dilinin hakim olduğu bir toplantı ortamına kadın olarak adım atmak değişik olmalı…

Eğer yaptığın işi özümsersen, iyi öğrenirsen o kadar otorite oluyorsun ki, kendi konunda seni de aynı kendileri gibi dinleyebiliyorlar. Senin bilgi birikimini fark edince senden öğrenebilecekleri şeyler olduğunu da görüyorlar ve dikkate alıyorlar. Sana ihtiyaçları olduğunu anlıyorlar. Ben üniversiteyi bitirdiğim yıl, “Çok zorluklarla ben eczacılığı bitirdim dolayısıyla buna değmeli, ben eczanemi açıp eczacı olacağım” dedim.  Bunun üzerine asla bırakmadılar beni. O kadar geçen yılın değerini o zaman anladılar. “Fabrikanın önündeki garajı sana verelim sen orayı eczane yap” dediler. Boş bir garajdı. Ben orayı eczane yapıp fabrikaya da yakın olup her ikisini bir arada götürmeye başladım. 3 yıl kadar böyle sürdürdüm.

Yorucu olmalı…

E oldu tabi. Ama iyi programlarsan olmayacak bir şey değil. Sonrasında satışa, ihracata baktığım için yurtdışı seyahatlerim başladı. Eczaneyi de ihmal etme şansım yoktu. Durdum ve düşündüm benim gönlümü bu iş daha çok okşadı. Eczanede de insanlara temas ediyordum ama burada her gün yeni şeyler yaratıp üretmek bana daha cazip geldi. Eczacılık bana çok standart gelmeye başladı; orada hep hazırı satıyordum, diğer işimde ise yaratıcılık, proje üretmek vardı. İhtiyacı ve piyasayı takip ederek araştırmak, yeni projeler için üretmek daha keyifliydi.

Proje üreten ve proje başladığında ona liderlik eden kişi olmak seni mutlu ediyor.

O dönemde ambalaj sektörü Türkiye’de tam gelişme çağındaydı. Yenilik bulmak, ilk olmak bana daha cazip geldi. Yurtdışında çok araştırma yapıp o yenilikleri Türkiye’ye getirmek çok önemliydi. Aynı zamanda o dönemde bir de evlendim. Eşim de ben de çok işkoliktik, çok uyuştuk birbirimizle.

Eşinle aynı mısınız, yoksa farklı karakterleriniz birbirini tamamlıyor mu?

İşe bakış açımız aynı fakat karakterlerimiz çok farklı. Ben daha atağım, önsezilerim çok fazladır. Eşim de çok disiplinlidir. Hayatımda düzeni ondan öğrenmişimdir. O daha ciddidir ben daha neşeliyimdir. Dolayısıyla bir iş yerini çok güzel tamamlıyoruz. Ben işçisinden genel müdürüne kadar herkesle ilişki kurabilen biriyken o biraz daha mesafelidir.

Erkek egemen bir yapıda maskülenliğin dozunu ayarlayıp “Berkay Hanım” kavramını korumak zor aslında… Kadın duruşundan vazgeçmemeyi nasıl başardın?

Biraz önce “çocukluğumdaki idolüm” diye bahsettiğimkadının her sabah dükkanının önünden geçiyordum. Son derece titiz, şık giyinen, bakımlı bir kadındı. İdolüm o olduğu için ben hep onun gibi olacağım diye düşünürdüm. İş hayatında da kadın olmayı, kadınsı giyinmeyi hiç ihmal etmedim. Her zaman dozunda, gereken yerde gerektiği gibi oldum. Hep öğrendim. Kolej mezunu değilim; lisanım eksikti, onu tamamladım. İngiltere’ye gidip orada lisan eğitimi gördüm. Çalışma hayatımda yararlanabileceğim pek çok kursa gittim. İyi bir iş kadını olabilmek adına İstanbul’da birçok eğitim aldım. Hep kendimi besledim.

Aslında hiç de kolay olmamış, dezavantajlı başlamışsın birçok şeye. Sen hep tırmalayarak başarmışsın, hiç korkmamışsın.

Evet, hiç korkum yoktur, hayattan endişem de yok. Ben her işi yapabilirim, hiç gocunmam. Pazarda limon da satabilirim. Daha en başlarda, fabrikada iş hayatını öğrenirken bile, hiçbir şeye“bu benim işim değil” demedim. Ambar memurluğu yaparken ambarı da temizledim. Burası bakımlı olmalı her gelen buraya özenmeli derdim, kendim temizlerdim.

Her gönüllü projede varsın, proje yoksa da var ediyorsun. Nasıl başladı bütün bunlar?

Yoğun iş hayatı temposunda zoru başarmak, bir şeyler elde etmek, kariyer sahibi olmak derken, gönüllü işlerine zaman ayıramadım. O zamanlar gözlemlerdim, fabrikaya gelirlerdi bilet almamız için, yardım etmemiz için. Desteğim sadece o kadardı, hayranlıkla da bakardım ne güzel işler yapıyorlar diye. SonraSanayi Odası ile tanıştım. Sanayi Odası hep hayatımızdaydı ama benim için eşimin gittiği bir yerdi. O dönemde Sanayi Odası’nın bir vakfında gönüllü olarak çalışmaya başladım.

Kadınlar Kurulu seninle başladı değil mi?

Şu anda mevcut olan Kadın Kurulu’nu bizler kurduk. “Hep eşlerinizden duyduğunuz Sanayi Odası’nı hiç merak etmiyor musunuz? Gelin siz de görün”diyerek bir kadın grubu yarattık. “Vakıftan burs alan çocuklara destek olabilmek için erkeklerin çabasına biz de yardım edelim” dedik. İki tane konsey kurduk; bir tanesi koro, diğeri tiyatro grubu. Hem müziğe hem tiyatroya olan ilgim o yapıda başka bir güce dönüştü.O ilk etkinlikler bizlerle başladı. Onları kurduktan sonra koroda solist olarak sahneye çıktım. Tiyatroda oynadım. Yaklaşık 8 oyun oynadık. Böylelikle içimde kalan sanat yönüm de beslendi. Tabii ki profesyonel değil amatör ruhla yaptık bunları. Hiç gocunmadan yaptım çünkü birilerine katkı sağlayacaktım. O dönemler şaşıranlar oluyordu sahneye çıkmamıza. Ama söz konusu bir destek daha yaratmaksa ego olmamalı diye düşünüyorum.

BERKAY ESKİNAZİ

Gönüllülük öyle bir şey ki başladın mı duramıyorsun değil mi?

Evet, bırakmak istemiyorsun. Ve bir şeyler yapıyorsan sana da geliyor yeni talepler. 2000li yıllardaki o boşluğumda başladım gönüllü işlerine. Burnum Kaf dağında olmadığından ve her şeye çözüm üretip ben bunu yaparım, siz bunu yapın dediğim için kısa sürede İzmir’de derneklerde ve vakıflarda aranan isim oldum. Pek çok yere davet edildim, hayır demedim elimden ne gelirse yaparım dedim ve yaptım. 1998-2000li yıllardan beri bu camianın içerisinde yer aldım.

Yüksek egolu insanlarla bir arada olduğunda mutsuz oluyor musun?

Evet, öyle ortamlardan kaçmaya çalışıyorum genellikle.

Dönüp gidebilir misin?

Evet, çok zaman gittim de zaten. Gittiğim yere desteğime dışarıdan da devam ettim ama içinde olmadım. Ego savaşını sevmiyorum. Herkes “en” olmak istiyor. Ama hepimiz birleşip büyük “en” olmalıyız. Ben öyle bakıyorum.

Kadınlar bu ülkeyi mutlaka çok güzel bir yere getirecek, kurtuluş kadınlarda olacak buna inanıyorum. Ancak kadınlar birbirinin kurdu olmamalılar. Egolarını törpülemiş, bir hedef peşinde koşan kadınlar olmalılar. Erkek dünyasında egolar bu kadar bariz değil, kadında çok farklı.

Birini gördüğünde “egodan patlayacak” diyor musun, hemen fark ediyor musun?

Evet, fark ediyorum ama hiç karışmıyorum. O karşıdaki kişinin karakteri ve kendisini ilgilendirir.

BERKAY ESKİNAZİ

Kadın ve çocuklarla ilgili neredeyse bütün projelerin içerisinde varsın.

Çünkü çocukları iyi eğitirsek ki çocukları eğiten de biz kadınlar olduğumuza göre, kadın ve çocuğu birleştirmek çok önemli. Yaptığımız projelerde annelere bunu göstermeye çalışıyoruz. Sen evladını, özellikle erkek çocuğunu iyi yetiştirirsen ileride senin gördüklerini onlar görmeyecek demeye çalışıyoruz. Etkili anne çocuğu hayata çok iyi hazırlar, çok iyi yetiştirir. Çünkü saygıyı, edebi, bütçeyi aslında kısacası her şeyi anneden öğreniyoruz. Dolayısıyla biz kadın ve çocuğu birleştirince çok daha başarılı işler yaptık.

Projelerde seni en çok heyecanlandıran nedir?

Beni en çok heyecanlandıran kadınları cesaretlendirmek. Ben de yaparım özgüvenini onlara aşılamak. Mesela bir proje yapıyoruz onlara girişimci olmaları için eğitimler veriliyor, onlara rol model oluyorsunuz. Birçok genç kadın şu sebeplerden dolayı başarmakta tedirginim nasıl yapacağım diye düşünüyor. Öyle rol modeller oluyor ki, “bu kadın başardıysa sen neden başaramayasın” düşüncesini aşılıyoruz. Yıllar sonra bu kadınları başarmış olarak görüp “sizin dokunuşunuz sayesinde” denilmesi çok büyük bir mutluluk. Fabrikadayken kadın işçilere de bunu yapıyordum; fabrikada yükselebilmeleri için. Hayatım boyunca benimle birlikte çalışan kadınların hep bir şansı oldu. Çünkü onların önlerini kapatacak biri değildim. Bir şekilde patrondum, istiyordum ki onlar iyi olsunlar ki ben de iyi olayım. Çalışanlarımı hep öne attım, hiç yollarını kapatmadım. Bizim projelerimizde de aslında bunu yapıyorum; kadınları öne atıyorum, onlar birer liderler olsun istiyorum. Proje liderleri olsun ki onlar da ön plana çıksın istiyorum, başkan olduğum için sadece ben ön planda olmayayım. Ben yanlarında onların destekçisi olayım.

BERKAY ESKİNAZİ

LİYAKAT’a gelmek istiyorum; adı bile güzel…

Mübalağasız bütün bir gece bir eve kapandık ve sabaha kadar isim seçeneklerini düşündük. Lider Yaratıcı Katılımcılar Derneği (LİYAKAT) isminde karar verdik. Derneği kurarken kadın derneği olarak düşünüp aynı zamanda erkekler de taşın altına elini koysun istedik. Ancak kurucusu 11 kadın olduğu için Lider Yaratıcı Kadınlar Derneği gibi bir algı var. Kadın derneği denmesinden gocunmuyoruz ama bizim derneğimizin amacında öyle bir şey yok. Ana hedefimiz gençler ve Kadınlarla bir arada olmak istiyoruz. Dokuz yılı geride bıraktık.

Neler yaptı LİYAKAT, hangi güzel projelerin içindeydi?

Çok güzel projeler yaptık gerçekten; her biri çok değerli. Mesela “Emek pişti, haydi sofraya” projemiz çok sevdiğim, beni çok heyecanlandıran bir projedeydi. Projeye sığınma evlerindeki dezavantajlı 30 adet kadınla birebir olarak başladık. Sığınma evlerindeki kadınların o kadar çok derdi var ki, bir iş kadını olabileceklerini asla düşünmüyorlar. Çünkü onlar önce toplumdan kaçıyorlar, görünmek istemiyorlar. Onları ikna etmek için psikologlar ve danışmanlarla bu düşünceyi onlara aşıladık. 30 kadınla başlayıp 14 kadınla bitirdik. Çünkü kadın projeye katıldıktan sonra ya ailesi tarafından yakalandı, ya da kocası tarafından geri götürüldü, sayı azaldı. Ama 14 kadını da plastik sektöründe enjektör operatörü olarak yetiştirdik. İnanılmaz bir işti. Beni en çok duygulandıran bir kadının şu sözüydü “Yolda geçerken ATM’den para çekenleri görünce hep bakardım. Oradan nasıl para geliyor diye merak eder imrenirdim, artık benim de bir ATM kartım var”. Bu karta sahip olduğu için bile çok mutluydu. Onların içine girdiğiniz zaman çocuklarına da destek oluyorsunuz. Halen bu projeden beri çalışan insanlarımız var.

Liyakat başka dernek ve vakıflarla da işbirliği yapıyor, değil mi?

Her yıl kendi sosyal sorumluluk projemizi yapıyoruz, bir KİTVAK ile oluyor, bir TÜRGÖK ile oluyor, şiddet gören kadınlar üzerine bir proje oluyor. Her yıl kendi misyon ve vizyonumuz dışında bir sosyal sorumluluk projesi mutlaka yapıyoruz. “Sensiz yarımız, birlikte tamız” projesi gibi, down sendromlu çocuklarla TÜRGÖK’ü birleştirmiştik. İki dezavantajlının birbirine yardım etmesini sağladık. Down sendromlu çocuklara folklor öğretip onları sahneye çıkardık, performans gelirleriyle TÜRGÖK’ün kabartma kitaplarına katkıda bulunduk. Böylelikle proje içinde proje oluyor ve bir aradalık oluyor. Her yıl bir projemiz mutlaka oluyor. Mesela ben 3 yıldır Türk Eğitim Vakfı’nın konserlerinde Eğitime Destek Gönüllü Korosu’nda korist olarak çıkıyorum.  

BERKAY ESKİNAZİ

Zamanını nasıl kullanıyorsun? 24 saat nasıl geçiyor?

Sistemli ve programlı olduğun zaman hiçbir şey aksamaz. Ben programsız yaşayamayan biriyim. Diğer derneklerle de işbirliği yapabilmek için onların faaliyetlerine de katılıp sıkı sıkıya bir arada olmak gerekiyor. Yorucu ama yapmak zorundayız, biz onların projelerine destek vereceğiz onlar da bizim projelerimize. Bunları önem ve imkân sırasına göre programlıyoruz. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.

Berkay Eskinazi nasıl dinlenir?

Ben sporla dinlenirim.

Hep var mıydı spor hayatında?

Lise dönemlerimden beri hep oldu. Hiçbir şey yapmasam bile sabah 7’de fabrikaya gidiyorsam sabah 5’te kalkıp fuara gidip yürüyüş yaptım sonra işime gittim. Dediğim gibi kadının bakımlı olması gerektiğini düşündüğüm için o anlamda bir şey yapıyordum. Yapı olarak kilo alabilen biriyim, onu almamak için çaba gösteriyordum.

Sonrasında tenise başladım ama devam ettiremedim. Kayak yaptım kayakta çok iyiydim ama bir aksilik oldu büyük bir trafik kazası geçirdiğim için kayak hayatım bitti. Yoksa iyi bir kayakçı olabilirdim.

Kimi zaman stüdyolara gidip spor yaptım, kimi zaman kendi kendime yaptım ama spor hep hayatımda oldu. Mesela çok ileri yaşlarda yüzme dersi aldım, yüzmeyi çok severim. Hep öğrenmeye açığım hayatta.

Peki, “keşke” ya da “vah vah”ların oldu mu?

İnanamazsın ama hayatımda negatif yok benim. Varsa da ben onu görmüyorum, görmek istemiyorum. Her şeyden tatmak istediğim için hep yapmış gibi hissettim. Mesela şarkı söylemeyi sevdiğim için piyano dersi de aldım. O tuşlara dokundum, biraz melodi elde ettim ve kendime ben bunu da yapabilirim dedim. Vaktim olmadığı için yapmadım. Onun için “vah vah”larım yoktur benim.

Herkesin çok negatif konuştuğu bir dönemde hala sabah uyanıp bir şeylere tutunma gücünü nereden buluyorsun?

Hem karakterim, hem de içimden gelen duygularla ilgili diyebilirim.

Kaza dedin de, kaç yıl geçti o kazanın üstünden?

1996’da oldu. Boynum kırıldı kazada, 6 ay yatalaktım. Hep tek noktaya bakıyordum. O zamanlarda mutlaka kalkacağıma inanıyordum. Doktorlar ne dedilerse harfiyen yaptım. 1996 yılında belli bir şeyleri tatmış bir şeyleri elde etmiş bir kadındım. Elimdekiler kayıp gitsin istemedim.

Kendi şansını kendi yaratan bir kadın olmuşsun hep.

Evet, hep çabaladım, bir şeyler öğreneceğim kişilere hep yapıştım. Her zaman saygılı oldum, ukalalık hiç yapmadım.

Birileriyle didiştin mi?

Tabii ki. Ben şu anda çok sakin bir insanım, eskiden böyle değildim.

Peki, seninle çalışmak nasıldır? Zor bir yönetici misin?

Zor olduğumu düşünmüyorum. Yıllar önceki bütün çalışanlarımla ile iyi ilişkideysem, halen birbirimizi seviyor ve gördüğümüz zaman kucaklaşıyorsak o zaman ben zor bir yönetici değilim. Tabii ki disiplinliyim, her şeyin mükemmel olmasını arzu ederim ama karşımdakini iyi tanırım ne kadar verebileceğini anlarım ondan daha fazlasını da istemem. Gerekirse kendim tamamlarım ya da destek olurum. Hata her zaman yapılabilir ama hatalardan ders çıkarmak gerekir aynı hatayı tekrarlamayı doğru bulmuyorum.

BERKAY ESKİNAZİ

Cümlelerimi tamamlar mısın? Hayattaki en büyük şansım…

Seçtiğim yön ve eşim.

Bu günkü aklım olsaydı…

Daha kalitelendirerek yaşayacağım bir hayatım olurdu ama yaşadığım hayattan da çok mutluyum çünkü her şeyi tattım. Düştüm, kalktım, yükseldim. Biraz da yetinmek gerekiyor, biz bunlarla yetinelim ki önümüzdekilere yol açalım.

Peki, sen bu röportajı yapıyor olsaydın Berkay Eskinazi’ye ne sorardın?

Daha neler yapmak istediğini sorardım.

Daha neler yapmak istiyorsun?

Hayatımın sonuna kadar nefes aldığım son dakikaya kadar bu topluma hizmet etmek istiyorum.

Seni bu kadar yakından tanımaya bizi yüreklendirdiğin için de teşekkürler Berkay Eskinazi. Yolun hep açık olsun, bir sürü yolla buluşsun.

Exit mobile version